Bahçeli’ye göre millet sandıkta MHP’ye ana muhalefet görevi vermiş. MHP’li bütün koalisyon formüllerine karşı bir kere böylesine bir zihni baraj var Bahçeli’nin dünyasında. Ana muhalefet en şerefli vatan görevi.
HDP zaten kötülüğün sembolü.
CHP’ye nasıl bakıldığını “Dinsiz
partiye nasıl destek verdiniz derler”
diyen “Prof.” Halaçoğlu’ndan öğrenmiş bulunuyoruz.
Gelelim Ak Parti ile koalisyona...
Ak Parti ile koalisyonu parti tabanları, bu arada MHP tabanı da mı istiyormuş? Onun da cevabı hazır: “MHP’de tavan taban olmaz. MHP’de herkes neferdir ama herkes nefer olmakla birlikte sorumluluğunun farkındadır. Burada öyle general paşa bulunmaz.” (Bkz. Hürriyet’te Ahmet Hakan’la yaptığı çarşamba sohbeti.)
Sonra?
Davutoğlu gelirse “Beraber koalisyon kurup birbirimizi aldatmanın gereği yok diyeceğiz. Koalisyon kurup birbirimizi karakol amiri gibi takip ettirmenin gereği yok diyeceğiz. Bu bakanlığı bu parti kontrol edecek, şu bakanlığı şu parti kontrol edecek. Böyle şey olabilir mi?” diyecek.
Peki öyle böyle de memleketin bir hükümete ihtiyacı da var. Bahçeli memleket hükümetsiz mi kalsın istiyor?
Yooo, onu da istemiyor.
Bir önerisi tabii ki var Sayın Bahçeli’nin.
Bir kere “Neden kimse AKP - HDP koalisyonundan söz etmiyor?” diye soruyor. “İkisinin sayısı yetiyor” diyor.
Bahçeli AKP - HDP koalisyonunu bile AKP - MHP koalisyonuna tercih ediyor. Yeter ki kendisi ana muhalefet olsun.
Ama garip olan şu ki AKP - HDP koalisyonu olduğunda MHP ana muhalefet olamıyor, o zaman ana muhalefet CHP’ye kalıyor.
Olsun. Sayın Bahçeli’nin zihinsel konforu gene de sürebilir.
“Türkiye’yi düşünerek” notunu düşen Bahçeli’nin ikinci koalisyon formülü “AKP - HDP olmayacaksa neden AKP - CHP koalisyonu söz konusu olmasın?” sorusuyla gündeme geliyor.
Bakın, üstelik basbayağı ciddi bir mantığı da var Sayın Bahçeli’ye göre bir Ak Parti - CHP koalisyonunun.
Şu tespit Bahçeli’nin:
“Türkiye’de derin bir kutuplaşma var. Bir sosyal yarılma. Bu ayrışma tam bir felakete dönüşmüştür. Bunları nasıl kaynaştıracaksınız?”
Nasıl?
“Davutoğlu’na bunları anlatacaksınız, ardından ne diyeceksiniz?”
İşte cevabı Sayın Bahçeli’nin:
“Tek başına iktidar olmadığına göre bu sorunları çözecek bir koalisyon kurulmalı diyeceğiz. Bunun için en geçerli model Ak Parti - CHP modelidir. Bu modeli hayata geçirin diyeceğiz. Böyle bir koalisyon modeli ortaya çıkarsa... Biz Türkiye’nin yararına olan uygulamaları destekleriz, yararına olmayan uygulamalara da muhalefet ederiz. Yapıcı bir muhalefet oluruz.” Yapıcı muhalefet rolü...
Ve Bahçeli’nin dilinden manşet atılacak:
“Toplumsal yarılmayı AKP - CHP formülü çözer.”
Bahçeli’nin nev’i şahsına münhasır bir siyasetçi olduğu sanırım kamuoyunun genel kabulüdür. Hatta daha moda ifadeyle “siyasi fenomen” olduğu da söylenebilir. Bunları asla negatif anlamda söylemiyorum. Koyduğu tavırlarla siyasette birçok kilidi açtığı biliniyor. Ama gene de her siyasetçinin gerek kendi partisinde gerek siyaset zemininde taşıyamayacağı bir duruşu sürdürdüğü de bir gerçek.
Şu andaki duruşu da tabii ki zor anlaşılıyor. İçinde çelişkiler var gibi gözüküyor ve kimse “Bu politikanın şurası çok absürd duruyor” demeyi gerekli bulmuyor.
Ama şu yukarda paylaştığımız tavırlar da izahı kolay olmayan tavırlar.
En son “Sosyal yarılma” analizine ve çıkış için önerdiği “Ak Parti - CHP koalisyonu” teklifine baktığınızda “ilginç” diyebiliyor ve eğer temel düşüncesi bu ise bir “Ak Parti - MHP koalisyonu”na da “yarılmayı artırır” düşüncesiyle karşı çıktığına hükmediyorsunuz. Ama hemen ardından “Bu Bahçeli’nin bizzat kendisinin MHP’ye olumsuz imaj yüklemesi demek değil midir?” sorusu geliyor.
Gerçekten garip bir durum.
Hem Ak Parti’nin önüne “çözüm sürecinin iptali” şartını koyuyor, hem de mesela böyle bir restorasyon için kendisinin elini taşın altına sokmamasını anlayamıyorsunuz.
MHP, malum üç şart öne sürüyor, olmaz ya, imkansız ya, diyelim Ak Parti bütün bu şartları kabul etti, ben emin değilim yine de MHP’nin koalisyona girmeye razı olacağına...
O zaman da redlerin gerekçesi olarak tek bir şey kalıyor, muhalefet olmanın keyfi...