Havalar bir güzel ısınırken siz de kendinizi ve çocuklarınızı yeni mevsime hazırlamak için yollara düşmeye, adım atmaya ne dersiniz?
Şu insanoğlu ne garip! Hele de içindeki Polyanna’ya dur diyemiyorsa! Geçenlerde Elvan ile Bağdat Caddesi’nden dolmuşa bindik, Kadıköy’e geçip oradan da metro ile eve varma hedefindeyiz. Kulağa çok güzel geliyor değil mi? Değil. Hem İstanbul dışında hem de içinde olanlar ve bu trafiği bilmeyenler için söyleyeyim, hiç de güzel değil. Sen trafik bir sıkış. Biz Elvan ile dolmuşun için de kös kös. Yanımızda okuyacak bir şey de yok. Tam Fenerbahçe Stadı’nı geçtik diye şükür duaları okurken Elvan’dan gelen “Anne ben buraları hatırlıyorum. İnip yürüyelim bence” demez mi? Benim de yüzümde güller açar. Zira benim aklımdan geçen tam da buydu. Ama onca trafiğin üstüne bir de Elvan’ın “Haaayııır, çok yorgunum. Yürümeyelim, metroya da binmeyelim” diye başlayıp “Taksiyle gidelim. Yetmez uzay aracına binelim” cümlesiyle devam etmesi muhtemel itirazlarını geçiriyordum aklımdan. Ki, kızıma haksızlık etmişim. Biz iki sıkılgan kendimizi dar attık dolmuştan dışarı. Sonra da ver elini sokaklar. Bizimki hangi sokakta kaç kedi var çetelesini de tuttuğundan ona ‘pisi’ buna ‘miyav’ diye diye vardık eve.
Yolda bilmeceler soruyor
İşte bu yolculuk bana kızımın bu yıl gerçekten büyüdüğünü gösterdi. Daha evvelden de kendimizi yola vurduğumuz zamanlar oluyordu elbette. Kerem yürümeyi seviyor, sağa sola bakarken kendini oyalayacak şeyler buluyor. Ama Elvan nasıl desem hemen su koyvermeye meyilliydi. Bu nedenle de onun ‘Ama neden’lerine cevap veremeyecek bir ruh hali içindeysem o mücadeleye hiç girmiyordum. Fakat şimdi o da hem fiziken hem de zihnen yürümeye pek açık... Artık taksiye bindiğimiz mesafeler için şimdi el ele, kol kola yürüyüp gidiyoruz. O yolda bilmeceler soruyor bana, ben dikkatini çeken bir şeyi gösteriyorum. Arada yolda buldukları yemi paylaşmaya çalışan iki kumrunun gelen arabayı görmeyip son anda havalanacak zamanı bulmalarına gülüyoruz. Kendimizi tutamayıp kahkaha krizine girdiğimiz de doğrudur. Şimdi bunları uzun uzun niye mi anlatıyorum? Çocuklarımızın hareketsizliğinden yakınırken, fiziksel olarak enerjilerini boşaltamadıklarından bu nedenle de hep kıpır kıpır olduklarından dem vururken, kilolarının arttığından şikayet ederken hazır bahar da gelmişken harekete geçebiliriz diye düşündüğümden... Yürürken vücudumuz, zihnimiz, ruhumuz hareket ediyor. Hayatımızdaki boşluklar birer birer doluyor gibi hissediyorum. Hem de kızım ve oğlumla aramdaki bağlara yenilerini ekliyor gibiyim. Üstelik pek de eğleniyoruz. Bizim kendimize göre süper sloganlarımız var, ‘Yolların süper ikilisi!’ ya da ‘Yolların süper üçlüsü’ gibi... Ailece yürüdüğümüz zaman kısaca ‘Yol kaplanları’ diyoruz kendimize...
Havalar bir güzel ısınırken siz de kendinizi ve çocuklarınızı yeni mevsime hazırlamak için yollara düşmeye, adım atmaya ne dersiniz?