AB Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Jean Maurice Ripert, önceki gün “Gümrük Birliği’nin revize edileceği”ne yönelik bir açıklama yaptı. Gazetelerin Ankara temsilcilerini ağırlayan Ripert, “Türkiye’nin de şikayetçi olduğu bazı konularda değişiklik yapılacağını, bu çalışmayı ‘tarafsız kurum’ olarak Dünya Bankası’na verdiklerini” ve kararı “Türkiye ile birlikte anlaşarak aldıklarını” da ekledi.
Toplantıdan sonra AB Bakanlığı’nı aradım. “Birlikte karar vermedik. Bu çalışmayı Avrupa Komisyonu tek taraflı başlattı, biz sadece ‘Tamam, çalışmanızı yaptırın, değerlendirelim. Bizim şikayetlerimizi de dikkate alan, sorunlarımızı çözen objektif bir revizyon olursa tamam deriz’ karşılığını verdik” dediler.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, dün ayrıntıları anlattı. Çalışmanın “Türkiye ile AB arasında ortaklaşa yürütülen bir çalışma olmadığını” vurgulayan Bağış, “Bu çalışmayı Avrupa Komisyonu tek taraflı olarak başlattı ve kendisi finanse ediyor. Bize 2012 Kasım’ında bilgi verildi. Biz de çalışmanın objektif olması için gerekli bilgileri paylaştık, şikayetlerimizi isteklerimizi ve kaygılarımızı paylaştık. Sonucunu bekliyoruz” dedi.
Esasen Türkiye de Gümrük Birliği’nin revizyondan geçmesi gerektiğini düşünüyor.
Zira Gümrük Birliği’nin başladığı 1 Ocak 1996’dan bugüne sıklıkla dile getirildiği gibi Türkiye’nin ‘aman AB ile bir bağ olsun’ diye alelacele imzaladığı bir anlaşmaydı. AB’nin en güçlü, Türkiye’nin ise en zayıf olduğu dönemdi. AB’nin Türkiye’den alacağı sanayi ürünü yok gibiydi, ancak ucuz hammadde ve fason işçilik aldı; karşılığında pahalı sanayi ürününü ‘vergisiz’ satma avantajı elde etti. İthalat öyle bir patladı ki, bugün hala dumanı tütüyor. Örneğin daha ilk yıl,1996’da AB’ye ihracat ancak yüzde 3,6 artarken ithalat yüzde 33,3 artmıştı. 2002’ye gelindiğinde Türkiye’de şirketler kapanıyor, ‘ucuz hammadde ve işçilik’ avantajı Çin’e kaptırılıyor, Gümrük Birliği’nin hayali avantajları ufukta bile görünmüyordu. Türk ekonomisinin Gümrük Birliği’nden yararlanabileceği ortam, ancak 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra sağlanabildi. Son 11 yıldır ‘her şeye rağmen’ sürdürülen siyasi ve ekonomik istikrarla yabancı yatırım arttı, Türk şirketleri güçlendi, Avrupa mallarıyla rekabet edebilir sanayi ürünleri ortaya çıktı, cesaretlenen işadamları dünyanın dört bir yanına dağılarak ihracat rekorları kırdı.
Türkiye neredeyse 10 yıl ‘sömürüldükten’ sonra Gümrük Birliği’nde dengeye ‘yaklaşmaya’ başladı. Ama hala, Türkiye’den giden mallar AB gümrüklerinden serbestçe geçebiliyorken, o malları üretenler geçemiyor!
Bugün Gümrük Birliği’nde revizyon isteği için, ‘krize giren AB eski defterleri karıştırıyor’ denilebilir. Ancak bu kez “Gümrük Birliği’ni nasıl yine sadece bana yarayacak şekle sokabilirim” diyen Birliğin karşısındaki 1995 Türkiyesi değil.
AB Bakanı Bağış, Türkiye’nin ‘revizyon şartları’ olarak öncelikle, “AB’nin imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşmalarına eş zamanlı olarak taraf olmak, Gümrük Birliği kapsamındaki konularda AB karar alma mekanizmalarına katılmak, iş adamlarımıza uygulanan vizeler ve karayolu kotaları konusunda somut adım atılması”nı sıraladı.
Bu şartlar Gümrük Birliği revizyonu için çalışan Dünya Bankası heyetinin önünde. Türkiye revizyona onay vermek için var olan dengesizliğin giderilip giderilmediğine bakacak.
AB Büyükelçisi Ripert’in, toplantıda söylediği, “Avrupa’daki durgunluğa rağmen Türkiye’ye gelen yabancı yatırımların yüzde 80’i Avrupa kaynaklı. Bu da Avrupa’daki özel sektörün Türkiye ekonomisine güvenini gösteriyor” sözlerinin altını çizmek gerekiyor. Son yıllarda dünyanın en aktif işadamlarından oluşan ve Türkiye’yi rekor büyümelere taşıyan Türk özel sektörü de AB’ye güvenmek istiyor.