Türkiye'nin en başta ortaya koyduğu tavır, diğer ülkelerden farklı olarak bugün olduğu gibi o gün de doğruydu. Erdoğan'ın kırk gün önce dediğine çoğu ülke yeni yeni geliyor.
Çünkü Erdoğan itidal davetinin yanında "acil ateşkes", "acil insani yardım" ve "kalıcı barış için iki devletli çözüm" şeklinde ortaya koyarak meseleyi hem aciliyet hem hakkaniyet boyutuyla tartışmaya açtı.
İnsani vicdani tarihi boyuta da vurgu yaptı, ama tezlerini öncelikle uluslararası hukuka dayandırdı. İsrail'i ve destekçilerini kendilerinin de altına imza attığı kurallar, yasalar ve değerler üzerinden sıkıştırdı Türkiye. Böylece hamasetten uzak, çözüm odaklı bir perspektifle görünen köyü görmeyen gözlere soktu.
Laftan ibaret olmayan, eylem gücü barındıran, sonuç doğuracak aktif bir diplomasi bu.
SÖYLEM VE EYLEM GÜCÜ
Türkiye'nin meseleye dair ortaya koyduğu perspektifin, yürüttüğü ikna turları ve diplomasi trafiği sayesinde büyük oranda uluslararası metinlere geçtiğini görüyoruz.
Cidde'de 18 Ekim'de dışişleri bakanları düzeyinde gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında;
21 Ekim'de Kahire'de düzenlenen Gazze için Barış Zirvesinde;
BM Güvenlik Konseyinden çıkmayan karar denemelerinin ardından 28 Ekim'de BM Genel Kurulunda Gazze'de insani ateşkes karar tasarısının 120 ülkenin oyuyla kabul edilmesinde;
3 Ekim'de Astana'da toplanan Türk Devletleri Teşkilatı'nın ortak sonuç bildirgesinde;
Ve son olarak Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Zirvesinde adım adım Türkiye'nin ortaya koyduğu perspektifini ve eylem gerektiren sonuçlar doğuracak önerilerini takip edebiliyoruz.
Türkiye'nin önerdiği garantörlük mekanizmasının dışında diğer tüm önerilerinin bazı metinlerde kısmen bazılarında tamamen yer alıyor.
Acil ateşkes ve acil insani yardım önerisi bu toplantıların ortak karar metinlerinin hepsinde var.
Bunun yöntemleri detaylandırılarak karara bağlanıyor. Toplantıyı düzenleyen uluslararası yapının ilgili organları bu işle görevlendiriliyor.
İLMEK İLMEK DOKUNDU
Bunların dışında Türkiye'nin farkındalık oluşturduğu, fikren ve zikren ikna ettiği, esasen kalıcı olacak şekilde değiştirdiği, mayalandırdığı başlıklar şöyle:
- İsrail'in saldırıları savaş suçudur, kitlesel/bireysel savaş suçu olan fiilleri tasnif edilip adı konularak, uluslararası hukuki metinlere, yapılara, kararlara dayandırılarak Türkiye tarafından gündeme alındı ve kararlara girmesi sağlandı.
- İsrail'in Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması. (Yargılanmanın neticesinde tazminata mahkûm edilmesi. Öldürüp yakıp yıkıp öylece yanına kar kalmaması.)
- BM Güvenlik Konseyinin acziyeti kayda geçirildi. ("Dünya 5'ten büyüktür".)
- Uluslararası hukukta çifte standart ayıbı Batının yüzüne vuruldu. (Erdoğan Ukrayna ve Charlie Hebdo örneğini sıkça veriyordu.)
- Gazze'ye yönelik ablukanın kırılması, BM'nin üzerine düşeni yapması.
- Savaşın sonlandırılması ve barışın alt yapısı için dışişleri bakanları vazifelendirildi. (İlk açıklamayı omuzlarında Filistin'i simgeleyen kefiyelerle dün toplu olarak yaptılar.)
- İsrail'in Filistinlilere ait evlere, arazilere el koyarak gerçekleştirdiği işgale dair "yerleşimci" yalanı ifşa edildi, hukuken kayıt altına alındı.
- İşgalcilerin (yerleşimci dernekleri vs.) terör örgütü listesine alınması.
- Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız egemen ve toprak bütünlüğü olan Filistin devletinin kurulması. (Erdoğan yıllardır bunu BM kürsüsünden ilan ediyor.)
- Sürgün edilen Filistinlilerin dönüşü.
- İsrail'deki nükleer silahların uluslararası denetime tabi tutulması.
- Kudüs'e ve Mescidi Aksa'ya yönelik saldırılara yönelik hukuk talebi.
- Filistin'i temsil eden siyasi grupların FKÖ çatısında birleşmesi.
- İsrail sorununu çözmek Filistin'i özgürleştirmek için bir barış konferansının tertip edilmesi.
Bu başlıkların hepsi Türkiye'nin uzun zamandır hem taraflara hem BM başta olmak üzere ilgili kurumlara ilettiği öneriler. Bunların yayılması, benimsenmesi ve ortak kararlara girmesi çok değerli.
Bir tek garantörlük mekanizması girmedi henüz ortak metinlere. O da benimsenirse çözüme daha yakınız demektir. Allah yardımcımız olsun.