Babacan'ın son dakika atakları 6'lı Masadakileri şaşkına çevirmiş vaziyette.
Hepsi ayrı yorgun, gergin, tedirgin zaten.
Kılıçdaroğlu bir yandan belediye başkanlarını zapt etmeye çalışırken bir yandan da masayı ayakta tutmaya uğraşıyor.
Bir yandan küçük ortakların büyük egolarını tatmin ederken öte yandan edilen onca ağır lafı yutuyor, eleştirileri göğüslüyor.
Ama tabii asıl zorlu mücadeleyi Akşener'e kendini kabul ettirebilmek için veriyor Bay Kemal. Bunu bir başarsa, seçimi kazanmış gibi sevinecek.
**
Büyük bir sıkışmışlık var aslında masada. Aylardır karınlarda tutulanlar salınıverdi ortama.
O gaz ve toz bulutu muhalefet tabanını çok rahatsız etti haliyle.
Bıkkınlık yılgınlık öyle kesif hale geldi ki masanın yandaş, fondaş, candaş medya organları ekranlardan isyan ediyor artık.
Nasıl etmesinler. 11 ay sonunda masada kavga çok ama hala aday yok.
Kılıçdaroğlu daha aday değilken çok yıprandı. Desteksiz iddialar, ispatsız iftiralarla parlayıp sönse de kostümü yama tutmuyor.
Akşener'in gözdesi, masanın en hızlı havaya gireni İmamoğlu bildiği tüm numaraları yaptı, Umre'ye bile gitti ama Bay Kemal'in müdahalesiyle yaptıkları ancak yanına kâr kaldı.
Susmak ve göze batmamak dışında siyasi sermayesi olmayan Mansur Yavaş ise yanılıp çıktığı birkaç yayında hakkında şişirilen balonu yine kendi patlattı.
Velhasıl anketlere sokulan isimler-ihtimaller daha şimdiden tükendi.
**
Tam da yeni bir oyuna başlanacakken masanın en küçüklerinden Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan boy gösterdi bu defa pistte!
Hızlı bir çıkışla, Anayasanın vatandaşlık bağını tanımlayan 66. Maddesini değiştirip "Türk" vurgusunu iptal edeceğiz, dedi. Özerklik bahsini tazeledi. Anadilde eğitim vaat etti.
AYM'den eğer HDP'nin kapatılması kararı çıkacak olursa adeta "o boşluğu biz doldururuz" dercesine.
Sonra adaylık çıkışı: "Masa adım konusunda mutabık kalırsa ben kolay seçilir, güzel de yönetirim".
Rengini bir haftada belli etti: Devlet yönetiminde ve MGK'da bulunmuş biri olarak olayın ciddiyetini bilmesi beklenirken maalesef lafını ya cahilce sarf ederek ya kendi ülkesine kastederek aldığı tavır siyaset adına utanç verici, nefret uyandırıcıydı.
**
Eşini de yanına alıp terör destekçisi Şebnem Korur Fincancı'ya geçmiş olsun ziyaretine gitti Babacan utanmadan. PKK propaganda korosundan Fincancı, Kandil çıkışlı "TSK kimyasal silah kullanıyor" yalanını tekrar etmiş ve bu nedenle yargılanıp suçlu bulunmuştu.
Ziyarete dair o kısa videoyu izleyince onlar adına utandım. Belli ki çok değer verdikleri ve takdir bekledikleri Fincancı'ya heyecandan kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla "aman efendim çok geçmiş olsun" deyip üzüntülerini dile getirirken terör destekçisi onları geçiştiriyordu resmen.
Başlarını yere eğmesi gereken bu hal daha unutulmadan bu defa hepimizin başını göğe değdiren gurur kaynağımız milli silahlarımıza dil uzattı Babacan.
Bilinçli bir tercihte bulunduğu çok açık.
Gerçeği ters yüz edip Baykar'a devletin tüm imkanlarının sunulduğu, diğer firmalardan ise esirgendiği yalanını ortaya attı Deva lideri. Anlaşılan yalan ve iftirada Kılıçdaroğlu kadar ileri.
Ama orada da durmadı bu Babacan.
Yerli imkanlarımızla, gencecik mühendislerimizin emeğiyle yapılan ve Türk savunma sanayini en üst lige taşıyan SİHA'ları hedef aldı.
Yerli yeni nesil silahların Türkiye'nin varlık ve bağımsızlık mücadelesinde çok önemli olduğunu, birkaç İHA, SİHA alabilmek için kapımızda aylarca bekleyen Avrupa devletleri olduğunu bile bile içerden cephe açtı Babacan.
Acaba neden?
Yüzünü buruşturup konuşurken canlı yayında şöyle diyordu mesela: "Hükümetin elindeki en önemli propaganda projelerinden biri bu. Öyle bir hale getirildi ki yani bu çok kutsal, dokunulmaz bak. Dokunanı mahvederiz falan filan. Kusura bakmayın ya. Biz dokunacağız".
**
6'lı masanın teröre karşı başarılı bir mücadele yürüten TSK'ya, MİT'e ve İçişleri Bakanlığına yönelik sistematik saldırılarına şimdi yeni bir ağız daha katıldı. Pistten havalanan milli uçaklarımızı, silahlarımızı doğrudan hedef aldı.
Masanın adayı -inşallah- Babacan olursa eğer, bu millet sandık önüne geldiğinde onu pistten zevkle alacaktır.