Ali Babacan, nihayet parti kurma çalışmaları hakkında somut bilgileri verdi. Üç aya kadar parti kuruluyor.
Babacan’ın geniş açıklamaları Karar gazetesindeki röportajda yer aldı.
1. Ahmet Davutoğlu ile birlikte hareket etmeyecekler. Bu konuda şunu diyor: “Siyasetteki önceliklerimiz, izlediğimiz yöntem ve üslup oldukça farklı.”
2. Abdullah Gül, çalışmalara tam destek veriyor ama partinin kurucusu olmayacak, çatısı altında yer almayacak.
3. Parti kurucularının, toplumun her kesimini temsil edecek simalar olmasına öncelik veriliyor.
Gül, Babacan ve Davutoğlu’nun yürüttükleri algının temel argümanı, AK Parti’nin giderek zayıfladığıdır.
Son yerel seçim sonuçlarını, bu konuda bir propaganda malzemesi olarak kullanıyorlar.
Sayın Erdoğan, şüphesiz son seçimlerle ilgili gereken analizler ışığında metafizik gerimle partisine yeni bir hamle yaptırma hazırlığında. Yani Babacan, nasıl bir karşı hamle geleceğini hesap edemiyor olabilir…
Gelelim, “her kesim”e hitap etme meselesine.
Ana kesimler belli. AK Parti’den sonraki kesim, CHP tabanı.
CHP, son seçim sonuçları ile daha önce hiç olmamış kadar umutlu. İmamoğlu, daha şimdiden 2023 için Cumhurbaşkanlığına aday havalarında. Uzun yıllar sonra umut rüzgârı yakalamış CHP tabanı; AK Parti iktidarından sorumlu tuttukları isimlerden biri olan Ali Babacan’a neden teveccüh etsin?
Başka kesim, MHP tabanı. Cumhur ittifakına destek veren MHP tabanı, bu ittifaka zarar vermek üzere kurulduğuna inandığı Babacan partisine niye dönüp baksın?
İyi Parti tabanı ha keza. Saadet Partisi tabanı ha keza. HDP zaten Kandil ne derse onu yapıyor.
Siyasetin günümüzdeki gerçeğinde, yeni bir parti kurmanın mantıklı/tutarlı bir gerekçesi yok.
Sayın Babacan, ısrarla ilkeler bazında Erdoğan ile aralarında bir kırılma olduğunu söylüyor.
Burada meseleyi saptırıyor. Çünkü kırılmadan bahsederken, hakikatlere hiç değinmiyor.
Bu ülkede 15 Temmuz darbe girişimi diye bir ihanet oldu. Türkiye’de devlet kurumlarının, toplumun, yönetimin her yanını sarsan korkunç bir yıkım teşebbüsü yapıldı. Türkiye, iç savaşın eşiğinden, bir işgalden geri döndü.
Bu kadar büyük bir kırılma varken, bu kırılmanın siyaseti derinden etkilediği, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçme zarureti, hem de referandumda halkın onayı ile ortaya çıkmışken, Sayın Babacan bize hikâye anlatıyor…
İki saatlik röportajda, asıl kırılmaya sebep olan; 7 Şubat 2012 MİT krizi yok. 2013 Haziran Gezi kalkışması yok. 17/25 Aralık siyasi darbe teşebbüsü yok, Ocak 2014 MİT tırlarını durdurma ihaneti yok. 15 Temmuz darbe girişiminin silahlı kuvvetlerimizi, emniyet ve yargı yapımızı nasıl zaafa uğrattığı yok. Suriye’de ABD’nin PKK üzerinden düşmanlığı yok. Avrupa’nın FETÖ himayeciliği yok.
Türkiye güllük gülistanlıkmış da Erdoğan ile kırılma yaşamışlar…
Röportajı yapanlar “Susamam” şarkısını soruyorlar. Şöyle diyor:
“Sorunlar ve kaygılar gayet güzel işleniyor. Harekete geçilmezse, bir şey yapılmazsa, susulursa olacaklardan herkesin sorumlu olduğu vurgulanıyor. Etkilendim doğrusu. Biz de susmadık. Susamadık. Karar verdik ve çalışıyoruz…”
Hâlbuki tam da FETÖ’nün ısmarlayacağı o şarkıda, “susamam” diyenler, PKK terörü karşısında susuyor… FETÖ ihaneti karşısında susuyor... PKK’nın ormanlarımızı, fabrikalarımızı yakması karşısında susuyor… Evlatları kaçırılan anaların feryatları karşısında susuyor…
Tıpkı, Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu gibi Ali Babacan da susuyor. Ama kayyum konusunda dört isim de HDP’den farklı düşünmüyor.
Babacan’ın partisinin yolu nereye çıkacak belli değil mi?