Okulun ilk haftasında bir çocuk ile babası arasında yaşanmış bir diyaloğu sizinle paylaşıyorum. Üstelik bunlar birinci sınıfta...
- Baba sınıftaki çocuklar dövüş kulübü kurmuş bana tekme, yumruk atıyorlar. Ne yapacağım?
- Onlara yapmamalarını ve bundan hoşlanmadığını söyledin mi, öğretmeninin haberi var mı yaşananlardan?
- Evet, ama "Bu bir oyun" deyip yine vuruyorlar. Öğretmeni dinlemiyorlar.
- O zaman bir kez daha uyar ve sonra kendini nasıl koruman gerektiğini biliyorsun...
Biliyorum, bu konuşmadan dolayı beni linç edecek olanlar olacak. Ama bir de hayatın gerçekleri var. 3 günlük saldırı ya da tartaklanma sürecinin ardından o çocuk vuranlardan birine karşılık verdi. Herkesi tartaklayan ve kendince dövüş kulübü başkanı olan çocuğun burnu kanamış. Peki sonra, öğretmen veli trafiği, konuşmalar vs... Ama o gün bugündür de kendisine kimsenin bulaşmadığını söylüyor. Çözüm bu mu elbette değil. Ancak veli gruplarındaki annelerin serzenişleri, şikâyetleri, öğretmenlerin bazı çocukların şiddetini önlemekte yetersiz kalması, bazı velilerin içten içe çocuğunun şiddetiyle gurur duyması, teşvik etmesi bir gerçek ne yazık ki...
Akran zorbalığı müfredata girdi. Bu yüzden çocuklarımıza kendisini nasıl koruması gerektiğini öğretmemiz gerekiyor. Burada şiddeti övmeye çalışmıyorum. Ancak pamuklara sarıp sarmalayarak büyüttüğümüz gözümüzden sakındığımız çocuklar, özellikle de getto tarzı yerlerde gerçeklerle yüzleştiğinde çok zor anlar yaşıyor. Kocaeli'nin İzmit ilçesinde 16 yaşındaki lise öğrencisi Kıvanç Uman, "kız meselesi" tartışmasında 3 çocuk tarafından feci şekilde darp edilerek öldürüldü. 18 yaşından küçük çocukların ifadeleri dehşete düşürüyor. Üstelik saldırı anını da tezahüratlarla telefona kaydetmişler ve şimdi üçü de cezaevinde. Yani demem o ki, çocuklarımıza kendisini ve arkadaşlarını nasıl koruması gerektiğini öğretmemiz gerekiyor. Zira ilkokul birinci sınıfta başlayan, sokakta devam eden bu şiddet sarmalı lise çağında ölümcül sonuçlara sebep olabiliyor.
WHATSAPP GRUPLARI BEZDİRMİŞ OLMALI
Sürekli ekrana düşen yazışmalar, kalpler, çiçekler, böcekler, özlü sözler, videolar... Telefonumuzda onlarca grup var. Üstüne bir de tanımadığımız kişilerden gelen mesajlar, reklamlar, gün içindeki mail trafiği vs. ve belli ki özellikle Whatsapp gruplarındaki yazışmalar birçok kişiyi bezdirmiş. Bunu nereden anladın derseniz hemen söyleyeyim, ben de köşe yazılarımı paylaşmak için bir grup kurdum ve haftada sadece iki mesaj paylaşma sözü verdim. Ancak her aradığında telefonuna çıktığım, mesajlarına baktığım, hani nazımızın geçeceğini düşündüğüm insanları seçtiğim halde yarısından fazlası daha ilk mesajı dahi beklemeden gruptan çıktı. Sonra da yavaş yavaş çıkanlar oldu. Yani demem o ki herkes fazla iletişimden bıkmış gibi. Ama gönülde umduğuna küsüyor işte...
KILIÇDAROĞLU'NUN SUÇU NE?
"Bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" diye bir söz var. CHP'de büyük değişim vadeden Özgür Özel genel başkan oldu, ama değişen bir şey oldu mu? Özel'in sırtını Atatürk'e yaslayarak verdiği bu pozu tarihe not düşün... Mehmetçik'in terör örgütü PKK/YPG ile mücadele ederken "Kimyasal silah kullandığı" iftirasını atan Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve şürekâsı Kılıçdaroğlu tarafından da itibar ve ilgiyle karşılanıyordu.
Özel'in de aynı tavrı sürdürdüğünü gördük. Peki ama neden? 28 Mayıs'ta millet Mehmetçik'e, Selçuk Bayraktar'a, laf edenlere, "dokunacağız" diyenlere, terörle mücadele tezkerelerine "Hayır" diyenlere şamarı vurdu. "Ulusal güvenlik kırmızı çizgimiz" mesajını verdi. Bu yüzden de "CHP'de artık değişim zamanı bu politikalarla bir yere gidemiyoruz" diye kampanya başlatıldı. Eeee şimdi ne oldu? HDP ile opera buluşması yapan, el öpen, "Kimyasal iftiracı"yı bağrına basan Özgür Özel neyi değiştirdi? Daha önemlisi hep aynı isimleri, aynı politikaları CHP'nin önüne kim koyuyor? Kim hataları tekrar tekrar CHP'ye yaptırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu siyaset anlayışına dair çok çarpıcı bir tespitte bulundu:
"Son dönemde muhalefette yaşanan gelişmeleri sadece yüzümüz kızararak değil, üzülerek de seyrediyoruz. Milletimiz, muhalefetin pembe dizileri aratmayan hançer siyasetinden artık bıktı, usandı."
Anlamak isteyene mesaj net, anlamak istemeyene davul zurna az. Kılıçdaroğlu "sırtımda hançerlerle yürüdüm" demişti. Peki Kılıçdaroğlu'nun suçu neydi o zaman?