İlk yarının golsüz bitmesinin, Gençlerbirliği’nden kaynaklı 4 ana temeli vardı: 1- Savunmanın doğru yer tutması... 2- Doğru adam paylaşımı... 3- Doğru kademe... 4- Doğru zamanda doğru müdahale...
Beşiktaş, bu dört köşeli darboğazdan bir türlü çıkamadı. İsmail Köybaşı’nın harika çalımı ile defansı ilk kez matkapladı ama; güzel gelen ortaya, Olcay Şahan’ın güzel kafa vuruşu eklense de gol olmadı. Çünkü kale direği, bu pozisyona ve bu seri becerilere muhalefet şerhi koydu. Siyah-Beyazlılar’ın istekli, çalışkan, delişmen futbolu; Gençlerbirliği’nin yukarıdaki 4 ana temele oturan savunması nedeniyle ödül alamadı. Ama sürekli eli boş dönüşlerini durduracak bir alternatif arayışı içinde de değillerdi. Beşiktaş’ın B planı yoktu... Avantajı ya da şansı, Ankara ekibinin rakip alana gitme ve tehdit oluşturma konusunda herhangi bir girişimi olmamasıydı. Gençlerbirliği, ancak devre bitimine doğru bir-iki cılız sokuluş yaptı. İşi 0-0’a bağlamak temel hedefleriydi. O kadar ki, kalecileri Hopf kale önünde tuttuğu her topu bir an evvel yeniden oyuna sokmak için telaş etse de, ileride top beklemeye hazır bir arkadaşını bulamadı. Mecburen en yakınına verdi... Bu yüzden keyfi kaçtığı anlar oldu.
***
Quaresma’ya sistematik bir şekilde sürekli faul yapılması ve işin tuhafı bu bıktırıcı ve can alıcı faullere karşı, kart riski taşıyan itirazlarda bulunmaması; maçın ilginç anlarıydı.
Yazının başlarında, Beşiktaş’ın B planı yoktu dedik ama; kapalı kutuyu açmak için ikinci yarıda hırs/vites/tempo yükselmeleri, onun yerine geçebilir. Gençlerbirliği kendi standardını koruma konusunda direnç göstermesine rağmen, Kartal oyuna giren Cenk Tosun’un da katkısıyla, giderek oyuna ağırlığını koydu. Maçın hakim unsuru oldular. Cenk katkısıyla, Mario Gomez’e golü de attırdı.
“İstemek, başarmanın yarısıdır” derler ama; istemiş olmak, dün gece dörtte üçten bile fazla orana sahipti....
Galibiyetin odak noktası burasıydı. Seyircinin de (Maç boyunca) takımına güveni tamdı.