Bir hafta önce, vesayet savaşlarının sadece terör örgütleri üzerinden değil devletler üzerinden de yapıldığını belirterek Azerbaycan Ermenistan arasında artan gerginliğin tırmanacağına dikkat çekmiştik.
Ne yazık ki öngörümüz doğru çıktı. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki silahlı çatışma, adeta devletler arası bir savaşa dönüştü. 1991-1993 arasında Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından işgaliyle sonuçlanan bir savaş yaşanmış, 1994’deki ateşkes sonrasında da bu bölgede ara sıra çatışmalar sürmüştü. Bu arada 1992 yılında Helsinki’de AGİT bünyesinde ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı, içinde Almanya, Portekiz, İtalya, Hollanda, İsveç, Finlandiya, Bela Rusya ve Türkiye ile Ermenistan ve Azerbaycan’ın yer aldığı Minsk Grubu oluşturulmuştu.
Portekiz’in Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki kronikleşmiş bu sorunun çözümüne ne türden bir katkı sağlayabileceği hiç anlaşılamamış, ancak esas tartışma Ermenistan konusunda pek de tarafsız olmayan Fransa’nın neden eş başkan olduğu üzerinden yapılmıştı.
Etkisiz eleman Minsk Grubu
Yirmi yılı aşkın süredir konu üzerine çalışan Minsk Grubu, ne ateşkes bozulduğunda bir yaptırımda bulunabildi, ne Ermenistan’ı işgalden vazgeçirebildi, ne de en azından Dağlık Karabağ’ın silahlardan arındırılması konusunda başarı kaydetti. Grup, genel olarak önce Azerbaycan’a dönüp “çok haklısınız, topraklarınız işgal altında”, sonra Ermenistan’a dönüp, “çok haklısınız bölgedekiler nasıl yaşamak istediklerine kendileri karar vermeliler” dedi.
Mesele, büyük ölçüde bir toprak mülkiyeti meselesi ve esasen Minsk Grubu’nun konuyu uluslararası hukuk kapsamında ele alması ve mahkeme süreçlerini harekete geçirmesi gerekirdi. Ancak Rusya’nın yeni bağımsızlığını kazandığı ve uluslararası sistemde zayıf olduğu dönemde bile bu yapılamadı; bugün hiç yapılamaz. Üstelik bugün konu daha çok bölgede yaşayan insanların kendi geleceklerini tayin hakları konusu üzerinden ele alınıyor. Diğer bir ifadeyle sanki Ermenistan’ın ülkesel bir genişleme derdi yokmuş da, Dağlık Karabağ bağımsızlık istiyormuş gibi bir zemin söz konusu.
Etkili eleman Rusya
Hal böyle olunca Minsk grubu içindeki ülkelerin büyük kısmı ikilem içinde kalıyor. Önce 2006’da Sırbistan’dan ayrılan Karadağ, ardından 2008’de Kosova’da ayrılma referandumları yapıp bağımsızlıklarını ilan etmişler ve batı tarafından tanınıp NATO’ya davet edilmişlerdi. Rusya, bu gelişmenin rövanşını 2014’de Kırım referandumu ile yapmış; bağımsız Kırım’ı ise kendisine katılmaya davet etmişti.
Minsk Grubu’nun batılı üyeleri doğrudan Karabağ’ın bağımsızlığını talep edemiyorlar; ortada Kırım örneği var; Kosova yüzünden de tersini savunamıyorlar. İşin bir yanı bu. Öte yandan Rusya’nın Kafkasya’da kendi dışındaki oyunculara göz açtırmayacağı da açık.
Muhtemelen Rusya tırmanan bu gerginlik yoluyla esas uyarıyı Azerbaycan’a yapıyor. Azerbaycan’ın ne zaman batılı ülkelerle ilişkilerinde bir hareketlenme olsa, Azerbaycan-Ermenistan cephe hattında da hareketlilik oluyor. Gerginlik yükselince Rusya çok üzülüyor ve iki devletin arasında derhal bir “arabuluculuk” yapıyor.
Gerginlik büyümesin diye mecburen (!) araya giren Rusya, bu yolla diğer oyuncuları bölgeden uzak tutmayı başarırken askeri ve stratejik konularda bu iki ülkenin hareket imkanlarını neredeyse yok ediyor. Anlaşılan o ki, Avrupa ülkeleri Ortadoğu’daki kayıplarını Kafkasya’da telafi etmeye yönelmişler ve Rusya buna izin vermiyor. ABD’nin bu politikaya bir itirazı olmayacağına göre, durumun Rusya denetimli bir kriz olduğu söylenebilir.