İçinden geçmekte olduğumuz siyasi konjonktür her birimizin sinir sistemine öyle büyük basınçlar yüklüyor ki, hepimiz normal olanı unutur noktasına geldik. Gerilen ve yıpranan sinir uçları, kimi bakımlardan kontrol dışılığın sınırlarında geziniyor. Bin yıldır sosyolojik olarak ayrışmayan kutuplaşmayan toplumsal dinamikler, ayrışmanın kutuplaşmanın emarelerini taşımaya başladı. Siyasetten ayrışmak makul ama sosyolojik olarak ayrışmaya başlamaklı "büyük dertlerin’’ habercisidir. Bu sürecin önüne geçmek lazım. Bunun yolu da samimiyetle yeniden birbirimizi anlama çabası içine girmektir.
İnsan olmanın en değerli ahlaki kapasitesi ötekini anlamaktır. Ötekini anlamadan o’nu bilmek, o’nu kavramak ve o’nun sorumluluğunu taşımak mümkün görünmüyor. İlke olarak anladığımız, kavradığımız her şeyin sorumluluğu, doğal olarak önümüzde bir ödev olarak durur. Çünkü bilmek aynı zamanda sorumluluk üstlenmektir. Dolayısıyla biz bütün hayatımız boyunca bildiğimiz her şeyin sorumluluğunu taşırız. Bu sorumluluk, konumumuza, statümüze, rütbemize ya da içinden geçmekte olduğumuz süreçlerin kahredici özelliklerine göre değişmez. Başımıza ne gelirse gelsin bizim sorumluluk bilincimiz, her zaman aynı standart nitelikleri taşımak zorundadır. Bu, durumumuz ne olursa olsun, her koşulda nefes alıp vermek kadar doğal bir durumdur.
Kendi dışımızdaki insanların varoluşuna nurlu gözlerle baktığımız müddetçe, onları anlama çabamızı sürdürebiliriz. Dışımızdaki insanlara nurlu gözlerle bakmak sadece bizi hatalar yapmaktan korumaz, aynı zamanda ötekilerin de yapabileceği olası hataların önüne de geçer. Ötekini anlama çabası, öteki ile aynı kaderi paylaşma bilincinin ürünüdür. Eğer birileriyle aynı toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve hukuki kaderi paylaşıyorsak, söz konusu olgu ve kavramlar sadece onların hatalarından etkilenmezler, aynı şekilde bizim hatalarımız da o oranda ortak kaderimizi tahrip eder.
Ötekini anlayarak, esasında kendi bilincimizi şekillendiririz. Bu bilinç, eni-konu hem bizi hem de ötekileri kapsayacak bir sorumluluk ağıdır. Burada önemli olan en değerli şey, sadece kendi çıkarımızı gözetmek değildir; en az bizim kadar, bizimle birlikte ortak kaderimizin diğer bileşenlerinin deçıkarlarını koruma basiretini göstermektir.
İnsanları anlama çabası, her zaman onları onaylamak anlamına gelmez. Anlamak, olumlamak da değildir. Hiç kuşkusuz kimi durumlarda anlamak, onaylamak, katılmak, olumlamak anlamına da gelir. Anlamaya çalışmak; katılmak ve onaylamaktan öte, öncelikle durum ya da durumların tespitini içerir. Bir tür durum bilgisi ya da durum raporu olarak da bunu anlayabiliriz. Ön yargılardan arınmış, niyetlere bağlı olmayan, hatta niyetleri de aşan bir anlama çabası bizi olabilecek en adil konuma taşır. Zaten başka türlü de adil olmanın, adaletli davranmanın imkanı ve yolu yoktur.
Birilerini anlamak için tarafsız olmamız gerekmiyor. Ama doğru bilgi için nesnel olmaya çalışmak gözettiğimiz doğru ve sahih bilgiler için olmazsa-olmaz koşuldur. Evet, kabul ediyorum; şeyleri olduğu gibi kabul etmek hiç de kolay değildir. Kimi durumlarda nesnel olmaya çalışmak çok acı verebilir. Gerçekler kimi zaman mengeneye sıkışmış parmaklarımızın acısı kadar duygularımızı acıtır ya da incitir.