İnternet ve bu bağlamda gelişen sosyal medya "bir nefret borazanına" dönüşmüş durumda. Hatta artık sadece nefret değil; itibar suikastları, iftira kampanyaları, yalan haberler de işin cabası. İnternetin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla başta sosyal medya şirketleri olmak üzere- bu alanın başlıca aktörleri devletlerin mevzuatını, toplumsal yapılarını dikkate almıyor ve kendi kurallarını dikte ediyor. Bu büyük bir sorun. Misal olarak YouTube, bir yayın hakkında Türk mahkemelerinin kararlarını "kendi hukukçuları" uygun bulursa uyguluyor! Sürecin geldiği bu evreyi çoktan beri dile getiriyorum.
Devletler bu "e-despotizm" karşısında kendince bir yol bulmakta, hukuki zeminde kalmaya gayret etmekte ama nafile... İnternetin hızına mevcut yasama yapısı ile yetişmek nerdeyse mümkün değil! Bu da ister istemez bazı kurumları yetkili kılmak, idari birtakım tedbirler ile süreci yönetmek gibi çözümleri gündeme getiriyor. Bu mecrada çabalarken Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir kararla zaten az olan "mücadele kabiliyeti" yok olma tehdidi ile karşı karşıya.
Gri alan...
Bir hukukçu olarak meselenin zor olduğunu, tartışmanın hukukun "gri" alanında kaldığını biliyorum. AYM kararı, kanun iptali içeriyor ve uygulanmak zorunda. Ancak bir vatandaş olarak da gri alanda kalan konuların giderek koyulaştığının farkındayım. Zira dijital çağ mağduriyetleri giderek ciddi bir kamu güvenliği sorunu halini alıyor... Mahkemelerin olaya salt hukuki çerçeveden bakmalarının yetersizliğini görüyorum... Çünkü internet sadece bir etkileşim ağı değil. Hukuk ihraç etme ve toplumların değerlerini değiştirme kabiliyetine sahip güçlü bir aparat!
AYM, 10.01.2024 tarihinde verdiği (E.2020/76, K.2023/172) kararıyla internet ortamındaki yayınları düzenleyen 5651 sayılı kanunun bazı maddelerini iptal etti. Bu iptal öyle basit bir mevzu değil. Konunun basın özgürlüğü ve benzeri noktalardan "takdire şayan" olarak mevzu bahis edildiğine bakmayın. Çok büyük bir sorunu ortaya çıkarmaya gebe! İptal kararına göre çocuk istismarına dair bir siteyle ilgili Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (BTK) içeriği kaldırma yetkisi olmayacak. Durum Atatürk aleyhine işlenen suçlar, kumar ve müstehcenlik için de geçerli. Yine iptal kararına göre, özel hayatın gizliliği ihlal edilenler için de BTK'ya verilen yetkili ortadan kaldırıyor.
Tezvirat çoğalacak...
Bu iptal ile sadece yukarda saydığımız suçlar değil "kişilik haklarına" yapılan saldırıların tamamı bir mahkeme kararı alınıncaya kadar "internette dolaşım halinde" olabilecek. Bunun yaratacağı sosyal sorunu çok yakında iptal yürürlüğe girince göreceğiz... Başta da dediğim gibi internette yayılan bir yalan haber, doğrusuna (teyit veya tekzip edilmiş metnine göre) 40 kat daha fazla tedavülde kalıyor. Umarım hükümet hızlı davranıp bu alanda esaslı bir değişikliğe gitmezse, AYM üyelerinin kendi haklarında bir "yalan" ortaya atılınca hangi yasal yolları izleyeceklerini merak ediyorum
Mucizeli gemi...
Hayat, hukuktan, mahkeme kararlarından ibaret değil... Bugün size bir güzel filmi tanıtmak istiyorum... Ankara'nın soğuk akşamında, içimizi ısıtan bir filmin galasındaydım. Filmin metin yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar olunca sözler bir meltem gibi esti. Film, '... Cam gibi keskin bir ışık altında, kaleden Ankara ovasına bakıp, yeni kurulmuş bir şehrin, bir ülkenin geçmişini, o günlerini ve geleceğini eşine zor rastlanır bir zaviyeden incelikle hülasa eden Tanpınar'ın ışığında bir Ankara anlatısı"... Yönetmenliğini Alper Kaya ve Gökçin Dokumacı'nın üstlendiği Hüseyin Avni Danyal, Turgay Tanülkü, Reha Özcan ve Mehmet Ali Nuroğlu'nun; Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, Hacı Bayram Veli'yi, Evliya Çelebi'yi ve Akşemseddin'i günümüze taşıdığı, bu karakterlerin günümüz Ankara sokaklarında dolaştığını görmemizin yarattığı şaşkınlığın, filmin sonuna kadar sürdüğü bir çalışma... Yönetmenin ifadesi ile "Cumhuriyetin ve Ankara'nın Başkent oluşunun 100'ncü, Tanpınar'ın vefatının 61. yılında mütevazı bir saygı duruşu"... Umarım Tanpınar'ın diğer şehirlerini de izleme imkanımız olur. "Bu 'ekip', bu mucizeli 'sözlerle' ile insanları nerelere götürmez" ki!