Öyleymiş. Bizim Başbakan Erdoğan ABD Başkanı Obama’nın “ağabeyi” gibiymiş.
Şimdilik “gibiymiş”..
Öyle diyor Türk-Amerikan İşadamları Derneği Ankara Başkanı İlkem Şahin ben de onun yalancısıyım. Annem böylesi durumlarda önce “günahı vebalı boynuna” meşhur deyimini söyler sonra falancanın “yalancısıyım” derdi.
O misal.
Bugün, İlkem Şahin’in STAR Pazar ekinden Aslı Gür’e “Öyle hissediyorum” dilini kullanarak verdiği röportajı bi’zahmet okuyun derim.
Koskoca Amerika’dan ve onun Başkanına ilişkin hayali açıklamalarda bulunup boy boy fotoğraf vermek en hafif deyimiyle sıkıntı yaratır.
Mozambik’ten bahsetmiyoruz sonuçta. Gelir CIA’i, FBI’yı çatır çatır hesabını sorar...
İlkem Şahin ya kendisi bilinçli olarak temkinli bir dil kullanmış ya da bizim Aslı Gür gazetecilik başarısı gösterip mutlaka konuşturmanın yolunu bulup “gibi-hissediyorum”la kotarıp İlkem Şahin’in ağzındaki baklayı çıkarttırmış. Helal olsun.
“Gibi”, “hissediyorum”, “birinci dereceden yakın kaynak”, “iddialara göre” diliyle yazılan haberlerin perde arkasını en iyi kulis haber ve yazı yazanlar iyi bilir...
Kimdir İlkem Şahin... 36 yaşında gencecik bir işadamı. Bir buçuk ay öncesinde, ABD başkanlık yarışında Obama’nın seçim kampanyasında Türkiye danışmanı olarak çalışmış.
Bildiğiniz Obama’nın seçim kampanya ekibinden. Ve doğal olarak da bölge başkanlarından birisi olarak da Obama’yla tanışmış. Uzunca oldukça samimi olarak sohbet etmişler. Tanışmışlar kaynaşmışlar. Allah muhabbetlerini artırsın.
Türkiye’de yaşayan ABD vatandaşlarının kapısına giderek “neden Obama’ya oy verilmesi gerektiğini” anlatmış ve Türkiye’deki seçmenlerin oyunu Obama lehine garantiye almış.
Sandıktan çıkan sonuç neticesinde de Obama’dan özel teşekkürü kapmış.
Hikaye bu...
Şimdi... Bugün bu haberi okuyanlar ne düşünürler acaba diye fikir yürütmeye...
Rize’de ki Fadime Teyze, Erzurum’daki Ahmet Amca?
İzmir’den Antalya’ya, Konya’dan Antep’te, Urfa’dan Mardin’e...
Rizeli Fadime Teyze “Helal olsun bizim uşağa haçan gitti elin Amerikalısına bile ağabeylik yapayır” diye gurur duyar duymasına da...
Şimdilerde, muhafazakarlığa merak sardıran ve Fethullah Gülen hocanın kitaplarından başını kaldıramayan “derisi kalın” yazar bu haberi okuyunca ne düşünür acaba?
Hani bir zamanlar Türkiye’nin “Türkiye Cumhuriyetinin ticari bir şirket” olduğuna inanıp tercihini “şirketin %52’i hissesine sahip darbeci askerden” yana kullanan yayın yönetmeninden bahsediyorum.
Ağzı kulaklarında “muhtar bile olamaz” manşetini o atmıştı...
Muhtar bile olamaz diye öngördüğü Kasımpaşalı Türkiye’nin 2023’ünü de garantilemiş durumda...
***
O şimdilik “derisinin kalın” olduğunu söylüyor da asıl sorun görmeyen “gözleri”nde..
E birazcık da “idrak” sorunu olduğu muhakkak..
Yoksa tüm başına gelenlerin “derisinin kalın” olması ve “gözlerinin” görmemesinden kaynaklandığını anlayabilirdi...
Aldırmıyorum diyor, görmüyorum diyor ancak azıcık insan psikolojisinden anlayan birisi “asla umursamıyorum” yazılarının hangi ruh haliyle yazıldığını anlar...
Kendisini eleştirenleri “bit” kadar görüyormuş, çıkardıkları ses de “pire” sesiymiş... Derisi kalın olduğu için de hissetmiyormuş...
Öyle diyor ya... Buna psikoloji de Türkçe adıyla “bastırma” İngilizce de “represyon” deniliyor.
Sorun kendisini eleştirenleri “bit” kadar ufak görmesinde değil, sorun oturduğu korunaklı plazadan yıllarca tüm toplumu “çıt” diye ezilebilecek “bit” olarak görmesindeydi...
Senin Kasımpaşalı diye beğenmediğin, gecekondularda yaşayan halklın yer sofrasına bağdaş kurup oturduğu, nasıl derler sizin jargonda “biraz irrite olduğun ve anlayamadığın” adam Türkiye ve Ortadoğu sınırlarını aşıp ABD Başkanına şimdilik “ağabeyi gibiymiş”.
Yakında “gibisi” de kalkar...
Derisi kalın olmasaydı, duyarlılığını yitirmeseydi, bir de gözleri toplumu “bit” gibi görüp kulakları da toplumun sesini “pire” sesi gibi algılamasaydı... (Hiç duymadığım için pire sesini bilmiyorum) Her şey çok daha güzel olabilirdi...
Deri kalınlığına bir şey diyemem... Ancak kulaklarının temizliği ve gözlerindeki katarakt için vakit geçmiş sayılmaz...