Demokratik ve insani amaçlı olmadığı bilinen ama en nihayet siyasetin insani yönüne baskı yapan bir eylem 65. gününe ulaşmış bulunuyor. Maksadı ne olursa olsun; reddedilemez bir örgütsel talimatın kurbanı da olsalar insanlar açlık eyleminde ilerliyorlar. Daha en başta bile eyleme gerekçe olarak sundukları konuların en azından yarısının çözülme yolunda olduğu bilinmesine rağmen ilerliyorlar. Şimdi de, anadilde savunmanın önünü açan Meclis iradesine rağmen devam ediyorlar.
Sadece bu süreç bile karşı karşıya bulunulan durumun demokratik ve insani yönlerini alıp götürüyor. Geriye, insanların hayatı üzerinden yürütülen siyaset oyununun acımasızlığı kalıyor.
Yine de siyasi ve entelektüel akıl galip gelebilirdi. Bu kadar açık bir siyasal hamleyi hiç olmazsa ezberleri bozmak istikametinde yönetmek mümkün olabilirdi.
Ezber nedir?
Cezaevinde açlık eylemi yapılırsa gözleri hükümete, devlete çevirmek... Hükümet, alışılanın aksine daha gözler kendisine çevrilmeden adımlarını atacağını zaten ilan etmişti. Anadilde savunma hakkı gündeme geldiğinde açlık eylemleri kamuoyunun gündeminde değildi.
Oysa alışılmış olan, devleti temsil eden iradenin teröre taviz veriyor görünmemek için atacağı adım varsa bile bunu atmamasıydı. Ama, hükümet kompleks yapmadı, eylem bahanesiyle düşündüğünü yapmaktan vazgeçmedi.
Zaten yapacak daha çok iş var ve zaten demokratikleşme yolunda gidilecek çok yol var. Anadilde savunma meselesi 63 maddelik paketin sadece bir maddesi nihayet...
Ama görüldü ki, bu eylemin karşılık bulabilmesi için devletin adım atması önemli değildir. O eylem yapılacak; hükümet isterse 63’te 63 yapsın...
Zaten, açlık eylemlerini ezberden haklı bulan ve hatta içten içe “hiç bitmese” diyen gruplar var. Ezber bozmaya değil, ezberi yüksek sesle tekrarlamaya hazır gruplar.
“Devlet adım atsın” diyerek tekrarlıyorlar nitekim.
Oysa çok iyi biliyorlar ki adım atması gereken; hele bu aşamadan sonra bunu yapması gereken devlet değil, eylemcinin ta kendisidir. Daha doğrusu, eylemciye o talimatı veren örgüttür.
Bir yere kaydedelim... Aydınlar (ve Kürt siyasetçileri) bu çağrıyı devlete yapacaklarına örgüte yapmış olsaydı bugün açlık grevlerini konuşmuyor olurduk.
Bunu kaydedelim ki yarın tatsız olaylar yaşandığında sorumluyu bulmak konusunda zorlanmayalım.
İbrahim Kiras, eylemlerle ilgili sağduyulu analizlerine dün de devam ederek şunları yazdı:
“Aydınlar son olarak cezaevlerindeki PKK’lıların açlık eylemleri konusunda devleti ‘suçlu taraf’ ilan edip özetle ‘devlet adım atsın, insanlar boşuna ölmesin’ açıklaması yaptı. Buna mukabil ne sürdürülen eylemin meşruiyeti ne de uğruna insanların hayatlarının şantaj masasına konulduğu taleplerin niteliği sorgulama konusu yapılmadı.”
Ezberini bozmayana, içinde bulunduğu çelişki daha iyi nasıl anlatılır?
Kamuoyu bu eylemlerle malum gerginliğin ürettiği sebeplerden dolayı ilgilenmiyor ve bir baskı üretmiyor. Bu durumda yazar-çizer-siyasetçi gruplar eğer gerçekten “insanlar ölmesin” diye düşünüyorlarsa yangına körükle gitmemelidirler. Aralarında sözü dinlenecek makul insanlar var. Eylemcilere baskı yapanlara “Bu gerekçelerle eylem olmaz, uzatmayın artık” demeliler.
Ne kadar baskı ile eyleme sürükleniyor olsalar da neticede cezaevlerinde insani bir dramın nesnesi olan yüzlerce insan var. Sadece devlete yönelen telkinler ancak eylemi motive ediyor. O insanların sağlıklarında telafi edilemeyecek sonuçların sorumluluğuna ortak olmaktan da başka bir anlam taşımıyor.