Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a o karanlık fiziki saldırı olmasaydı bugün Aydın Doğan ve medyası ile ilgili neyi konuşuyor olurduk?
Acaba, Hayyam Garipoğlu’nun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu’na verdiği ifade bugün çok daha büyük yankı uyandırır mıydı?
Garipoğlu, 1998 yılında POAŞ’ın özelleştirilmesi sürecinde ihaleyi kazandığı halde nasıl kendisine vermediklerini, Aydın Doğan medyasının kurduğu baskı ile POAŞ’ı nasıl aldığını anlatmış savcılara.
28 Şubat döneminin medya ve sermaye ayağına yönelik soruşturmada önemli ifadelerden birisi elbette Hayyam Garipoğlu’nunkiler.
Aydın Doğan medyasının Türkiye’nin terörle mücadelesinde “teröre destek” veren tutumu sorgulanıyordu son günlerde.
Aynı dönemde Doğan’ın geçmişine ilişkin iddialar, gerçekler de ortaya çıkıyordu.
Tam öyle bir dönemde geldi Ahmet Hakan saldırısı. Elbette Hakan’a yapılan saldırıyı kınıyorum. Ama bir ilave ile, bu saldırının bir “perdeleme” olduğu kaygısını da kayda düşerek.
Devam edelim...
Milliyet hisseleri üzerinden kavga
Arşivler Aydın Doğan medyası ile diğer medya kuruluşlarının savaşıyla dolu.
Onlardan bir tanesi de Star gazetesi eski sahibi Cem Uzan ile olan kavgalar.
1997 yılında Milliyet gazetesinin borsadaki hisseleri üzerinde spekülasyon yapıldığı iddiaları 2001 yılında Cevher Kantarcı imzasıyla Star gazetesinde yayınlanıyor.
Dönemin SPK Başkanı Muhsin Mengitürk’ün, Ali Balkaner’in ismi...
Hatta dönemin Halkbank Genel Müdürü Yenal Ansen, ekonomist Ersin Özince’nin ismi de haberin içine yerleştirilerek.
Kantarcı’nın haberinin iddiası, Milliyet’in hisseleri ile ilgili yapılan spekülasyon ile Aydın Doğan haksız kazanç elde etti..!
Geçelim.
Ben size, tam da bu noktada, 1981 yılında Erkekçe Dergisi’nde Aydın Doğan ile yapılan röportajın Milliyet faslı ile ilgili bölümü hatırlatacağım.
Bakın Aydın Doğan, kendi ağzından Milliyet’i neden aldığını, neden medya patronu olmak istediğini bize nasıl anlatıyor?
Buzdolabı fabrikası patronluğundan iyi...
“Milliyet’i niye aldığım o kadar çok söylendi öyle şeyler anlatıldı ki?.. Ben faşist mişim, gazeteyi faşist yapmak için almışım... Yok ben Koç’un adamıymışım, gazeteyi Koç adına iktidarla ve Sabancı ile savaş için almışım... Yok yığınla kara param varmış, Bunları legalize etmek için almışım... Şuymuş, buymuş... Oysa daha önce de söyledim ya, Milliyet’i her şeyden önce bir kar müessesesi olduğu için aldım. Bakın rakamlar vereyim de, özellikle aldığım zaman ne kadar karlı bir iş olduğunu anlayın. Ben Milliyet’i aldığımda yıllık ücretlerin toplamı 120 milyon liraydı. İki ay sonra toplu sözleşme yaptık. 350 milyon lira oldu. Ben aldığımda kağıt 9 liraydı. İki ay sonra 54 lira oldu. Daha geçen Ekim’de, kıdem tazminatından vergi alınacağı dedikoduları çıkınca birçokları gazeteden bir an önce istifa edip, paralarını kurtarma yolunu seçtiler. Onlara bir kalem de 140 milyon ödedim. Yani evdeki hesabın çarşıya uymaması için ne lazımsa oldu. Ama Milliyet 1980 yılını gene de karla kapıyor. Demek ki iş iyi... Ha... Biraz da samimi olalım... Gazete patronluğu buzdolabı fabrikası patronluğuna göre çok daha yüksek statülü bir iş... Gazete patronu oldunuz mu bir başka bakıyorlar insana hele bu gazete bir de Milliyet olursa..”
Aydın Doğan’ın sözlerinin özeti şu, “Gazete patronu iseniz size kapılar açılır, buzdolabı fabrikası patronluğundan çok daha saygın çok daha yüksek statülü bir iş gazete patronluğu.”
Ben demiyorum kendisi söylüyor.
Bunu böyle söyleyen bir medya patronunun elindeki medyayı hangi amaçlarla kullanacağını ise sadece size soruyorum.
Sahi, elinde onca medya gücü olan bir patron Türkiye’nin önemli ihaleleri konusunda nasıl tavır takınır?
Hayyam Garipoğlu’nun savcılık ifadesine bir kez daha bakın yeter.