Nereden duymuşlarsa duymuşlar, hükümetin böyle bir niyeti varmış gibi, ‘’Ayasofya açılmasın’’ kampanyaları yürütüyor, köşeleri olanlar da aynı minvalde yazılar yayımlıyorlar...
Etrafta ‘’Ayasofya yeniden cami olsun’’ diye yazıp çizenler var elbette, ancak ne zaman yoktu ki? Kendimi bildim bileli, muhafazakâr kesimin gazeteleri, dergileri ve televizyon kanallarında, her yıl bu zamanlarda (fethin yıldönümü olan 29 Mayıs’a doğru) Ayasofya üzerine yayınlar yapılır, Fatih’in vakfiyesi hatırlatılarak yeniden ibadete açılması yolunda temennilerde bulunulur.
Bayağı bir yekûn tutan Ayasofya külliyatına benim de hayli katkım vardır.
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını arzulayan kitlelerin varlığını, önündeki meydanda kılınan toplu sabah namazı vesilesiyle herkes öğrendi.
Bugünkü düşüncemi yazmadan önce bir tespitimi daha paylaşayım: Ayasofya müze olmaktan çıkarılır ve tam anlamıyla cami olarak hizmete sokulursa, kampanya yürütenlerin ciddi ciddi ileri sürdükleri mülâhazaların söz konusu olacağını düşünmüyorum. Bizans’tan kalma bir kiliseden müzeye çevrilmiş bir mekânın yeniden cami olmasından kimsenin gocunacağını, bunu dert edineceğini sanmam.
Ayasofya’nın bizdeki ‘simge’ değerinin Batılılar tarafından paylaşıldığı yanlış bir kabul... Batı’da pek çok kilise, müdavimi kalmadığı için, kapılarını kapatıyor; bazısı elden çıkartılıyor, bir miktarı çevredeki müslümanlar tarafından satın alınıp camiye çevriliyor da bağnaz bir çevre dışında kimseden ses çıktığı görülmüyor...
‘Simge’ değeri Ayasofya’nın, yalnızca bizde, bizim ülkemizde var...
Eski Türkiye’nin ihmal ettiği, kıyıya ittiği dindar kitle ile onları toplumsal ve siyasal alanın itilmiş kakılmışları olmaya mahkum edenlerin zihniyet dünyasında ‘simge’ Ayasofya...
İlk kesim için bir ‘kurtuluş’ ve ‘haklarına kavuşma’ simgesi; Museviler’in ikibin yıl boyunca ‘’Gelecek yıl Kudüs’te’’ diye ağlaşıp dua etmeleri gibi...
Öteki kesim için de ‘simge’ Ayasofya, ama onlar için taşıdığı anlamı tahmini sizlere bırakıyorum...
Yıllar ve yıllar boyu ‘Mahzun Ayasofya’ konusunda kalem oynatan, görüş açıklayan, şiirler yazanlar, kendilerine kulak verenlere, Ayasofya’nın ‘mahzunluğu’ üzerinden bir mesaj sundular aslında: ‘Öz yurdunda garip ve parya oldukları’ mesajını...
Etkili bir mesajdı bu; Ak Parti’nin her seçimde genişleyen tabanı büyük çapta o mesajı alan insanlardan oluşuyor... Artık kendilerini ‘garip’ ve ‘parya’ olarak görmeleri gerekmeyen insanlardan...
Hükümetin Ayasofya’yı yeniden ibadete açacağı endişesiyle hareketlenenler gibi düşünmediğim ortada; ancak ‘’Ayasofya ille de ibadete açılsın’’ diye bir derdim de yok.
Hayli zamandır Ayasofya’nın bir bölümü namaz kılmak isteyenlerin ihtiyacına cevap veriyor ve bu da bana yetiyor. Bu toprakların ebediyyen İslâm’a ait olduğunun en görkemli simgesi olarak Sultanahmet Camii bütün heybetiyle Ayasofya’nın karşısında dikili duruyor zaten...
Ayasofya 50 yılı aşkın bir süre boyunca kendilerini itilmiş kakılmışlığa mahkûm hisseden insanların bu durumdan kurtulma temennisini ifadeye yarayan bir ‘simge’ idi; bundan sonra da o dönemi hatırlamanın ve bir daha aynı duruma düşmeme kararlılığının ‘simgesi’ olarak kalmaya devam etse ne olur sanki?