Evet, 86 yılık hasret bitti. Fatih’in vakfiyesi/emaneti Ayasofya, müze olmaktan kurtarılıp yeniden cami oldu.
Danıştay’ın kararının ardından “hayırlı olsun” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzası ile Ayasofya Camiinin yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açıldı.
Artık Ayasofya müzesi yok, Ayasofya camii var.
Dünden itibaren milletçe tarihî sevinç günlerinden birini daha yaşıyoruz.
Elhamdülillah bugünleri de gördük.
Üç güzel adama, milletimizi rahatlatan, inancını yaşama iradesini kuvvetlendiren üç güzel hizmet nasip oldu.
Rahmetli Adnan Menderes, 18 yıl hasret kaldığımız ezanımızı aslına döndürdü.
Rahmetli Turgut Özal, inananların üzerinde yıllarca baskı ve zulüm aracı olan TCK’nın 163. Maddesini kaldırdı, tabuları yıktı.
Recep Tayyip Erdoğan, başörtüsü zulmüne ve imam hatip düşmanlığına dur dedi. Şimdi de aziz milletimizi, 86 yıl hasret kaldığımız Ayasofya camiimize kavuşturdu.
İslam’ı yaşamanın karşısına dikilen laikliği koruma dayatmasının en dramatik uygulamalarından biri daha sona erdi.
Biliyoruz, sizler bu yazıyı okurken laikçilik histerisine tutulanlar yine esip gürleyecek. “Altında Atatürk’ün imzası olan bir kararı nasıl iptal edersiniz?”den tutun, “şimdi bütün dünyayı karşımıza alacağız, Türkiye bir daha yalnızlaştırılacak” teranesine kadar atıp tutacaklar.
Hatırlayınız CHP milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Ayasofya müze kalsın, hatta Sultanahmet Camii de müze olsun” diyecek kadar savrulmuştu… CHP yönetiminden kendisine bir kınama dahi gelmedi.
Dünkü karardan önce malum koro, bütün tehditlerini Atatürk üzerinden, Rusya, Yunanistan, Fransa ve ABD’nin meydan okumaları üzerinden yaptılar.
Haçlılara methiyeler düzen, "Haçlı'nın ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızıçizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar..." diyen ve Pensilvanya’da Amerikan korumasındaki FETÖ elebaşı Gülen de en az ABD Dışişleri Bakanı Pompeo kadar üzülmüştür.
Ne hazin ki, Batılı değerleri kutsayan malum zihniyet, milli menfaatlerimizin korunması konusunda her defasında Türkiye’nin yanında değil, düşmanlarımızın safında yer alıyor.
Güzel olan, bütün bu yaşadıklarımızın; kimin kim olduğunu, milletimizin cibilli düşmanlarının intikam duygularının nerede nasıl depreştiğini ortaya çıkarmasıdır.
Sırf Erdoğan düşmanlığı ile AK Parti’yi içinden zaafa uğratmak için parti kuran ve son günlerde Sayın Erdoğan’ın şahsına ağır hakaretlerde bulunan Davutoğlu ve Ali Babacan, Ayasofya kararı ile bir daha duvara tosladılar.
Onlar zıvanadan çıktıkça, milletimizle ters düşmeye devam edecekler.
Ayasofya’nın cami olarak yeniden aslî hüviyetine kavuşması bizim neslimizin ideallerinden biriydi.
Bu sütundaki “Ayasofya açılırken…” başlıklı son yazımda, 30 yıl önceki satırlarımı hatırlatarak bizim neslin hissiyatını yansıtmaya çalıştım.
Bizim neslimiz, Ayasofya’nın açılmasını zincirlerin kırılması olarak haykırdı.
Evet, o zincirler birer birer kırılıyor.
15 Temmuz kahramanlığımızdan sonra şimdi bir de 10 Temmuz yiğitliğimiz var.
Şom ağızlara itibar etmiyoruz.
Dünya ayağa kalkmış da, Türkiye yapamazmış da…
Kaç defa söyledik, eski Türkiye yok artık.
Recep Tayyip Erdoğan yürüyor, millet arkasından yürüyor.
Ayasofya’yı açan Erdoğan, bundan böyle İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’le birlikte anılacak. “Dedesine lâyık bir devlet adamı” olarak gönüllerde taht kuracak.