İttihat ve Terakki’nin üç paşasından sadrazamlık katına yükselmiş Talat Paşa anılarında Teşkilat-ı Mahsusa’ya ayrı bir yer verir. “Abdülhamid Han’ın kurduğu Yıldız Hafiye Teşkilatı olmasa Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurmak aklına bile gelmezdi” sözü de gene Talat Paşa’nındır:
“Sultan Hamid’in önceleri çok eleştirdiğimiz ve hatta ahlaka aykırı bulduğumuz haberalma örgütünün, kişisel nefretler ve çıkarlardan kurtulması koşuluyla, nasıl da vazgeçilmez bir değer olduğunu Teşkilat-ı Mahsusa bize gösterdi... Dahası Sultan Hamid’in ne kadar öngörülü olduğunu da anladık.”
Broken Hill yöresinde savaş
Cihad çağrılarının istenilen boyutlara ulaşamamasının nedeni Hicaz Yarımadası’nda bulunan, Hazreti Hüseyin’in soyundan gelen Haşimi Ailesi’nin İngilizlerle iş birliği yapmasından kaynaklanıyordu. İslam dünyasında büyük saygınlığı olan, Hazreti Ali sülalesinden gelen bir ailenin tutum ve davranışları diğer Müslüman kabileler için çok önemli bir göstergeydi. Ancak Haşimilerin haçlılarla iş birliği içinde olduğunu hatta İslam’a ihanet ettiğini gören aileler de vardı. Bu aileler Teşkilat’ın cihad çağrısına olumlu yanıt veriyordu. Öte yandan cihad çağrısına olumlu yanıt veren binlerce kişiyi de unutmamak gerek.
Teşkilat-Mahsusa’nın halife adına yaptığı cihad çağrısı on binlerce kilometre uzaklıkta, Avustralya’da bile yankı bulur. Avustralya’nın Broken Hill yöresinde biri Hintli diğeri Afganistan göçmeni iki kişi Osmanlı’yla çarpışan Avustralya’ya savaş ilan eder. Avustralya’nın Silvertone Kasabası’nda yaşayan aileler, bir Pazar günü çocuklarıyla birlikte piknik yapmak için trenle yola çıkarlar. Broken Hill yöresine geldiklerinde demiryolunun yanında, üzerine tanımadıkları bir bayrak çekilmiş bir dondurma arabasıyla karşılaşırlar. (Bunun Türk bayrağı olduğu sonradan anlaşılacaktır). Dondurma arabasının hemen yanında kazılmış siperden çıkan iki kişi yaylım ateşine başlar; birçok kişi ölür. Tren hızla uzaklaşır ve ilk kasabada yolcular telgrafla olanları bölge valiliğine bildirir. Hemen askeri birlikler, yerel polis ve silahlı halk bölgeye gider.
Bu arada iki silahşör tepeye doğru çekilerek mevzilenmiştir. Yapılan teslim ol çağrısına ateşle cevap verirler. Tamamı iki tabur asker, onlarca polisten oluşan Avustralyalılar tepeyi ateş yağmuruna tutar; çarpışma tam dokuz saat sürer. Sonunda tepede mevzilenmiş iki kişiden biri Broken Hill’de diğeriyse hastaneye götürülürken yolda ölür.
Bu iki kişiden biri Gül Muhammed adında Afganlı bir deve sürücüsü ve dondurma satıcısıdır. Diğeri de Hintli, Molla Abdullah adında yaşlı bir adamdır. Teşkilatın cihad ilanından sonra Osmanlı Devletine savaş ilan eden Avustralya Devleti’ne bu iki kişi Broken Hill’de cephe açmıştır. Avustralyalılar iki Müslüman’ın bu onurlu tutumlarından çok etkilenir. Hükümet Broken Hill Tepesinde ikisinin adına bir anıt mezar yapar...
‘Sıra vatanı kurtarmaya gelmiştir!’
Teşkilat-ı Mahsusa gerçekten de çok büyük işler başarır I. Dünya Savaşı boyunca. Ancak Enver Paşa’nın İstanbul’u terk etmesinden sonra işlevinin bittiği inancıyla dağılır.
Artık Teşkilat-ı Mahsusa yoktur ama ajanlarının hepsi ayaktadır. Yeni kurulan hükümet, İngiliz işgalcilerle birlikte bu ajanları yok etmeye çalışır. Damat Ferit İngiliz’le iş birliğine soyunur ve sürek avı başlatır. Genellikle İttihatçılar özellikle de Teşkilatcılar yok edilecektir! Komitacı, darbeci, birden çok istihbarat örgütüyle savaşan, cephede yenilgi yüzü görmeyen Teşkilatın adamları hemen yeni bir örgüt kurar. Bu örgütün adı Kara Vasıf ve Kara Kemal Beylerin adlarından esinlenilerek Karakol olarak belirlenir. Kısa sürede dört bir yana dağılmış Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri Karakol çatısı altında toplanır. Kara Kemal Bey Karakol örgütünün üylerine şifreli bir mesaj gönderir:
“Can korumak güvenceye alınmıştır... Sıra vatanı kurtarmaya gelmiştir...”