Evet, avukatlar türban takabilmeli.
Hem de iki nedenden takabilmeli.
Ama bu doğal durum da Türkiye’nin genişletilmiş bir özgürlük tasarımının bir parçası olarak değerlendirilmeli, bu özgürlük dünyasının bir detayı olmalı.
Tüm bu noktaları açmaya gayret edeceğim.
Avukatlar kamu çalışanı değildirler, yargının ayrılmaz bir ayağı olmaları onların kamu hizmeti üreticisi olarak addedilmelerini gerektirmez.
Avukatlar tanım gereği taraftırlar, şayet birileri türbanda bir siyasi, felsefi pozisyon görüyorlarsa, avukatların renksiz, kokusuz bir görünümde olmaları gerekmemektedir, bu mesleğin doğası zaten taraf olmayı gerektirmektedir.
Bu açıdan bakıldığında avukatın türbanının tartışılması çok anlamsız görünmektedir.
Meseleyi bir adım daha öteye taşıyalım, avukatı yargının bir parçası olarak kamu hizmeti üreten bir aktör olarak görelim, kamu hizmeti üreticisinin de görünüm olarak birilerine siyasi, felsefi simge olarak görünen kıyafetler taşımasının kamu hizmetinin özüyle çelişmemesi gerekmektedir.
Doğrudur, kamu hizmeti üreticisi siyasi, felsefi pozisyonlar karşısında nötr olmak zorundadır ama bu nötralitenin kaynağı kamu hizmeti üreticisinin görünümü değil, eylemleri, kararları yani ürettiği kamu hizmetinin tüm vatandaşlara ulaşımının ihtimali olarak eşit olmasıdır.
Bir kamu hizmeti üreticisi, mesela bir öğretmen, bir hakim, bir doktor üretmekle, her vatandaşa tarafsızlıkla üretmekle mükellef olduğu kamu hizmetini bir vatandaş ya da bir vatandaş grubu için negatif ya da pozitif ayrımcılık yaparak üretiyor ise, bu aşamada sorgulanması gereken üreticinin kıyafeti değil, kararı, eylemi, üretimi olmalıdır.
Her çağdaş ülkede olmayan idari yargının bizdeki esbab-ı mucibesi, yani bu kurumu, idari yargıyı gerektiren sebep de tamamen budur, kamu hizmeti üreticisinin hukuka uygun davranıp davranmadığını denetlemektir.
İdare mahkemeleri vardır, Danıştay vardır; buralardan alınacak sonuçlar da kifayetsiz kalırsa AİHM gibi bir kurum da vardır.
Bir kamu hizmeti üreticisinin tarafsızlığı meselesi çok önemlidir ama bu tarafsızlığın test edilmesi gereken yer kıyafet gibi tümüyle bireysel bir özgürlük alanı değil, ürettiği hizmetin doğası, hukukun, ilgili kamu hizmetinin evrensel ilkelerine uyumudur.
Bir avukatı kamu hizmeti üreticisi görseniz de görmeseniz de kıyafet konusunda getirilebilecek sınırlamalar anlamsız durmaktadır.
Bu konunun yani bir kamu hizmeti üreticisinin giyim tarzının tümüyle kendine bırakılması konusunun Türkiye’de çok netameli, tartışma yaratacak bir konu olduğunu biliyorum ama artık bu noktada da normalleşmemiz gerektiği ortadadır.
Ancak, bu alanda bir açılım sağlanmasının, yani üniversiteyi nihayet türban engeline takılmadan okuyabilen kızların kamu hizmetine de oldukları gibi girebilmeleri meselesinin çözümü biraz da özgürlük meselesinin herkes için evrensel ölçekte çözümüne bağlıdır.
Başka özgürlük meselelerinin çözümü olmadan kamu hizmetinde türban meselesi kendi başına da çözülebilir ama bu çözümün çok sağlıklı, çok demokratik bir çözüm olarak algılanmaması da mümkündür ve bu durum çözümü güçleştirir.
İnsanların doğdukları, büyüdükleri yerlerin isminin değiştirildiği ve bu anlamsızlıktan geri dönülemediği, Heybeli Ruhban Okulu’nun açılamadığı, iş kazaları karşısında hukukun gerekli önlemleri alamadığı, Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı’na bağlanamadığı, Diyanet’in genel bütçeden finanse edilebildiği bir ülkede kamu hizmetine türbanla girme temel hakkının kullanımı da güçleşir.
Zaten kamu hizmetine kendi olduğu gibi girmek isteyenler de bu hakkı, bu temel hakkı, umarım başka temel hak sahipleriyle beraber kullanmak isterler, aksini çok büyük bölümüne yakıştırmam doğrusu.