Suriye merkezli mülteci krizi sonrasında Türkiye-AB temas yoğunluğunun son sekiz yılın toplamına eşit olması neyi gösteriyor? Avrupa’da “stratejik zeka”nın büyük bir çöküş yaşadığını...
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Alman Şansölye Merkel, sekiz yıl önce bir konuda anlaştılar: Türkiye’yi AB’nin dış çemberinde tutacağız.
Plan, 45 gün öncesine kadar sürdü. Bu süre içinde Türkiye, muhataplarının niyetini anladı, kendisini küresel nitelik taşıyan diplomasiye taşıdı, özellikle, Ortadoğu politikasında tüm müttefiklerinden bağımsız bir rota izledi.
Bu süreçte “bazı kalemler” şöyle diyordu: AK Parti Türkiye’nin AB politikasını terk etti, memleketi tipik bir Ortadoğulu yapmaya çalışıyor. Türk-AB ilişkilerinde sürekli kendi başkentini suçlayanlar, Sarkozy-Merkel ikilisi hakkında tek satır yazmadılar!..
Oysa, Erdoğan yönetiminin Avrupa’ya çok doğru bir soru ile yaklaştığını şimdi anlıyoruz: Avrupa Birliği çok kültürlü, laik bir birlik mi olacak, yoksa, bir Hıristiyan topluluğu mu?
Karşımdaki gelişmelere hakim üst düzey yetkili, “Ne yazık ki, son döneme kadar, Hıristiyan kimlik ağır bastı” diye söze devam ediyor. Kırılma noktası, Suriyeli milyonlarca Müslüman mültecinin Avrupa sınırlarını zorlamasıdır. Yetkilinin, “Nihayet, AB’nin çok kültürlü, laik, demokratik bir kimlik olduğunu söyleyenlerin sesi yüksek çıkmaya başladı” sözü de bu kırılma noktasının işareti.
Türkiye ‘aydın’(!) terörü yaşıyor
Sözüm siyasete değil, siyasetçi işini yapacak ama Türk medyasının ve akademisyenlerinin “muhalif” kimlikli olanlarının giderek“Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” zihniyetine yöneldiğini görüyorum. Merkel’in 100 “sözde aydının” mektubunu okumadan apar-topar İstanbul’a gelmesi AB’nin Avrupa açısından bir “stratejik değişimdir...” Yetkilinin şu sözleri önemli: Biz kendilerine AB tam üyeliğinin Türkiye açısından stratejik bir karar olduğunu, 1 Temmuz 2016’da Türkler için vizesiz Avrupa’nın başlamasının yalnız bir adım olduğunu söyledik, asıl amaç, müzakere fasıllarının hızla tamamlanarak tam üyeliğin sağlanmasıdır.
Pekiyi, Merkel bu yaklaşımı iyi değerlendirdi mi? Cevabı şu sözlerde saklı: Etrafımızdaki istikrarsızlık alanlarının etkisi ya bizim sınırımızda duracak ya da üzerimizden Avrupa’ya ulaşacak.
Manası: Avrupa’nın güvenlik ve istikrarı Kilis’ten, Dağlıca’dan başlıyor. Yetkilinin sözleriyle, “Avrupa Türkiye’yi yeniden keşfediyor...”
Bu, Sarkozy-Merkel ikilisine tek kelime etmeden “Türkiye’yi Avrupa’dan kopardılar” kampanyasının kolaycılığına kaçmış, “dışlanmış Türkiye” formülünde işi, meşru siyasete karşı terör örgütünü, hatta darbeleri bile desteklemeye kadar vardırmış çevreler açısından kötü, memleket açısından iyi bir haberdir.
Batı, stratejik zaaf içinde
Sarkozy-Merkel ikilisinin Avrupa’da, Obama yönetiminin ise Amerika’da açtıkları sekiz yıllık “stratejik çöküş” döneminin berbat sonuçlarını yaşadığımız bir dönem bu.
Pekiyi, son durum ne?
“Bir matruşka ile karşı karşıyayız. Esad İran, İran da Rusya için vazgeçilmez. Ruslar, Türkiye’nin 5 maddelik Suriye geçiş planında mutabık kaldılar. Amaç, laik demokratik toprak bütünlüğü korunmuş Suriye. Bu formülde Esad’a yer yok, geçiş döneminde tüm yetkiler ÖSO ile Şam’daki muhalefetin birlikte kuracağı yönetime devredilecek, sembolik olarak duran Esad da altı ay sonra gidecek. Ruslar buna yakın ama İran’ın “Esad giderse ben biterim” inadı kan dökülmesine neden oluyor. İran’ı abartmamak lazım. İşi çözemeyince Rusları onlar çağırdı, bu durumda Esad’ın kaderine de Ruslar karar verecektir.”
Esad’ın dün, birden Moskova’da ortaya çıkması, bunun bir başlangıç noktası olabilir mi, göreceğiz.
Anladığım, ABD’nin, Rusya’nın Suriye macerasının uzamasını ve Putin’in o coğrafyada çürümesini arzuladığı. Ama Türkiye’nin sınırında böyle bir duruma tahammülü var mı, yok. Putin, Suriye’nin kendisi için getireceği yüksek riskleri görecek reflekste. Kısa bir süreçte ya, ülkenin yüzde 14’ünde bir Nusayri Devleti kurulmasının yolunu açarak Suriye’yi bölünme rotasına sokacak ya da “Türk Formülü”nün önünü açacak.
Ankara’nın beklentisi: Rusya bu oyunu İran’la birlikte oynayabilir ama Türkiye’ye rağmen radikal bir adım atmayacak kadar akıllı bir devlettir...
Umarız, tahmin ettiğimiz kadar akıllıdırlar.
NOT: İşin bir de PKK/PYD ayağı var, o da sonraki yazıya...