Bu ilk değil. 2005’de Fransız halkı Avrupa anayasası oylamasında çoğunlukla hayır oyu kullandıklarında ilk şok yaşanmıştı. AB projesi esas itibarıyla Almanlarla Fransızların ortak projesi olarak hayata geçmişti. Her ne kadar süreç içinde bazı zorunluluklar dolayısıyla pek hesapta olmayan yeni üyelerin katılımı yüzünden başlangıçta planlanan “birlik”ten epeyce farklı bir yapı ortaya çıkmışsa da bir ortak anayasa, bu büyük projeyi başlangıçta düşünülen şekline yaklaştırabilecek hamle değeri taşıyordu. Ama en fazla Fransız devletini yöneten kadroların hazırlanmasında emek harcadığı ve adeta üzerine titrediği ortak anayasa önerisine Fransız halkı sahip çıkmadı.
O zaman herkesi şaşırtan bu gelişme hakkında “devletinizin büyük devlet olması için milletinizin de büyük millet olması gerekir”mealinde bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum. Çünkü Fransız devletinin orta ve uzun vadeli milli çıkarlarının gereği olarak gerçekleşmesini arzu ettiği ortak anayasa projesini Fransız halkı günlük çıkarlarına aykırı bulmuştu. Polonyalı muslukçuların gelip işlerini ellerinden almasından korkan Fransız tesisat ustaları Avrupa Birliği ortak anayasasına hayır demişlerdi!
(Oysa benzer bir durum Türkiye’de yaşanmış olsa Türk halkının aklına ve gönlüne yattığı takdirde devletin orta ve uzun vadeli çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının önünde değerlendireceğini de yazmıştım o yazıda. Aradan dokuz yıl geçmiş. Bugün de aynı fikirdeyim. Ancak bu arada kimsenin hakkını yememek adına söylemek gerekirse, Alman halkının da Fransızlardan bir parça farklı davranabileceğini düşünüyorum artık.)
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya çıkan sürpriz sonuç da aşağı yukarı aynı minvalde bir gelişme. Başta Fransızlar olmak üzere Avrupa ülkelerinin halkları kendilerini yöneten zümrelerin “birlik” hayallerini bir yere kadar paylaşıyor. “Avrupa ideali”denen şeyin realizasyonu kendi ceplerine olumlu anlamda yansıdığı sürece... Mesela Yunanistan vaktiyle Avrupa Birliğinin iyi zamanlarında üye olarak aileye kabul edildiğinde sıfırdan yeni bir ülke kurmaya yetecek kadar fon almıştı Birlik’ten. Sonra kendi müflis yönetimlerinin neticesi olarak her şeyi batırınca AB aleyhtarı oldular. Bu anlamda projenin -Almanya ile ortaklaşa- sahibi olan Fransa ile aslında projenin orijinal amaçları bakımından üye olması gerekmediği halde “bir güzellik yapılarak” AB’ye alınan Yunanistan veya son hengâmede içeri giren Polonya gibi ülkeler arasında pek bir fark yok. Son tahlilde sokaktaki adam aydınların veya devlet adamlarının kafasını meşgul eden yüksek ideallerle pek alakadar değil oralarda.
Yabancı düşmanlığı veya ırkçılık denen cereyanın giderek gücünü artırması da bundan. Ekonomik kriz olmasa yabancı düşmanlığı bu seviyede olmazdı herhalde. Çünkü adamlar ülkelerindeki yabancı işçilere ve göçmenlere “ekmeğime ortak oluyor” diye düşman oluyor. Elbette Avrupa kültürünün içinde var olan ve bütün o hümanizm, aydınlanma devrimlerine rağmen toplumların genetiğinde yaşamaya devam eden “farklı olana düşmanlık” duygusu bu süreçte yabana atılamaz. Nitekim gerek Türkiye’de gerekse Arap ülkelerinde Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler tarih boyunca bir arada yaşadıkları halde Avrupa’da Müslümanların tarihi yüz yıldan daha eskilere gitmiyor. Ondan önce Yahudilere nasıl muamele ettikleri veya Müslümanlarla karşılaşınca ne yaptıkları malum... Endülüs örneğini hatırlamak yeterli bunun için.
Yine de Avrupa Birliği idealini sorgulanır hale getiren bugünkü siyasi vaziyetin her şeyden önce sosyal problemler bağlamında değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bir defa bu gelişmenin kıtadaki ekonomik krizin yarattığı atmosferle ilgisi ortada... İkincisi, AP seçimlerinde oylarını artırdığı için hem Avrupa’da hem de dünyanın geri kalanında dehşete yol açan partilerin ortak özelliği yabancı düşmanlığı gibi görünüyor ama bundan daha önemlisi bu partilerin AB konusunda “anti federalist” bir tutum içinde olmaları. Zaten Yunanistan’da zafer kazanan Siriza Partisi ırkçı değil komünist. Keza İngiltere’de büyük bir sürprize yol açarak birinci parti çıkan UKİP de ırkçı değil, AB karşıtı bir parti. Diğer yandan ırkçı veya yabancı düşmanı politikalar izleyen partilerin son AP seçiminde aldıkları yüksek oylar da büyük oranda AB konusundaki negatif duruşlarının semeresi.
Demek ki Avrupa’daki mesele esas itibarıyla Avrupa Birliği idealinin karşılaştığı güncel badirelerle ilgili. Ama tabii jeopolitik temeli ve tarihten gelen boyutu da var konunun. Bunları tartışmaya devam edeceğiz...