TÜRKİYE Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, kısa adıyla KPK, zor bir görev yapıyor. Bu Komisyondan beklenen, Türkiye’nin Avrupa Birliği işlerini kolaylaştırmak. Yılda üç kez genel kurul toplanıyor. 25’er milletvekili var komisyonda. Türk heyetinin başkanı Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, AB heyetinin Başkanı ise Yeşiller Grubu’ndan Fransız Helene Flauter. Başkanlığını yaptığım AB Uyum Komisyonu’nun üyeleri, KPK üyeleri olarak da görev alıyorlar.
Afif Bey, zaman zaman AB Parlamenterleri ile temaslar için Strasbourg’a gider. Bu sefer bana, ‘Birlikte gidelim’ dedi. Ben de daha önce burada söz ettiğim, AB ile TBMM’nin birlikte yürüttüğü Değişim ve Diyalog Projesi’ne parlamenter katılımını artırmak amacıyla ‘Olur’ dedim. İzmir milletvekili Oğuz Oyan da katılınca heyet tamamlanmış oldu.
Brüksel’deki AB Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Selim Yener’in görevlendirmesiyle Müsteşar Ömür Ünsay ve ikinci kâtip Cemil Tahralı ayarladı randevularımızı. Meclis Dış İlişkiler Başkanlığı’ndan Fatih Baydar da bu faaliyetin her safhasında terleyen bir görünmez kahraman... Bize verilen bilgi dosyalarında Fatih ile birlikte kim bilir hangi arkadaşlarımızın katkısı var. Bu işin ne kadar zor olduğunu bilmem ki nasıl anlatsam. Afif Bey’in belirlediği prensipler dairesinde pek çok kimseden randevu talep ediliyor. Bunların takibi, görüşme mekânının tespiti, asistanlar üzerinden durumun takibi derken bir hayli yorucu ve yıpratıcı bir süreç isliyor. Ömür Hanım, Cemil ve Fatih Beyler bütün bu işlerin üstesinden geliyorlar. Parlamento binasının dolambaca benzeyen koridorlarındaki koşuşturma ayrı bir sorun... Hele kimi randevuların ‘üyeler barı’ dedikleri mekânda verilmesi... Buraya ancak bir parlamenter esliğinde girilebiliyor. Sağolsun Ömür Hanım bu görüşmeleri ‘basın barı’na taşıdı da biraz rahatladık. Bütün bunlar zor bir görevin ifasında biraz onur zedeleyici tarafı da olan can sıkıcı hususlardan bir kısmı. Hem randevu verip hem görüşme bitse gayretindekiler, beni “Biz ne yapıyoruz, başka bir yöntem bulmalıyız” demeye mecbur ediyor. Bunu aramızda tartıştık ve tartışmaya devam edeceğiz.
Görüşmelere gelince... Bir kısım parlamenter büyük bir merak içinde. Türkiye’yi anlamaya çalışıyorlar. Hem AB’ye bakışımızı kurcalıyorlar, hem Suriye sorununa yaklaşımımızı öğrenmeye gayret ediyorlar. Genellikle hepsinde Türkiye’nin ekonomideki başarılarına bir hayranlık ve Suriye’den gelenlere gösterilen ilgiye takdir ifadeleri var. Suriye meselesinin Kürt sorunuyla alakası da Avrupalılar’ı pek meşgul ediyor anlaşılan... İlginçtir, Strasbourg’a giderken Türkiye’de tartışılan idam meselesi açılırsa ne diyelim kaygısındaki bizler, bu soruyla hiç karsılaşmadık, ama hemen her görüştüğümüz parlamenter yeni anayasa surecinin nasıl islediğini sordu. Bazısı ‘’Bu yıl sonunda biter mi?’ diye de sordu. Afif Bey’i güldürdüler doğal olarak.
Su çok açık. Avrupalılar Türkiye’nin gelişmesini yakından izliyorlar ve gizli bir hayranlık duyuyorlar. Demokratikleşmedeki sorunları önemsemekle beraber ekonomik başarıları ve Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini gündeme taşımadan edemiyorlar.
Burada “Avrupa’da Türkiye Algısı’ sorununa değinmiştik. Maalesef bu devam ediyor. Görüştüğümüz parlamenterlerin bir kısmı ‘gözaltındaki gazeteciler ve hükümetin otoriter tavrı’ diyerek de bir bahis acıyorlar. Bir Alman parlamenter “Bugün Doğan Grubu gazetecileri düşündüklerini yazamıyorlar korkularından” demesin mi? Siz istediğiniz kadar çırpının, durum bu işte. Bu işe el atmamız lazım.
Biz Strasbourg’tayken AB Bakanı Egemen Bağış da geldi oraya. Vize konusunda AB Komisyonu’ndan beklenen yol haritası vardı gündeminde. Bazı gazetecilerin de katıldığı öğle yemeği merak edilen bazı konuların toplu görüşmeleri şeklinde geçti.
Yeni Strasbourg Başkonsolosu Serdar Cengiz’in son gün resepsiyonu da tatlı bir sohbete vesile oldu.
Dönüşümüz Stuttgart üzerindendi. Başkonsolos Türker Arı’nın bizim için düzenlediği kısa tur harikaydı. Şehrin merkezindeki 30 yıllık Beykebap’ta Meriç Bey’in nefis dönerini Afif Bey kesti, hep birlikte yedik.