Son genel seçimde ülkemiz seçmenleri sandık başına koşarak gitti ve her 100 seçmenden yaklaşık 89’u oyunu kullandı. Sürpriz bir sonuç değil bu; Türkiye’de seçimlere ilgi her zaman fazla, katılım da hep yüksek oluyor... Son seçim bir istisna değildi zaten; 1987 milletvekili seçiminde katılım oranı yüzde 93.28’di...
Hatırlatmam, pazar günü yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerine Avrupalılar’ın ilgisizliğine dikkat çekmek için... AB’nin 28 üyesi arasından en yenilerde halk pek ilgi göstermedi AP seçimlerine: Slovakya (yüzde 13), Çek Cumhuriyeti (19.5), Slovenya (20.96), Polonya (22.7), Hırvatistan (24.5), Macaristan (29.2), Latvia (30), Romanya (34.7), Estonya ( (36.4) Litvanya (37.27) Bulgaristan (40.2)...
Yeniler sandık başına gitme zahmetine katlanmadılar da AB’nin eskilerinde durum çok mu değişikti sanki? İngiltere’de katılım sadece yüzde 36’ydı, Hollanda’da yüzde 37... 28 ülkenin katılım ortalaması da yüzde 43’te kaldı...
Bu durumun en önemli sebebi, Avrupalılar’ın Avrupa Birliği’ne (AB) olan heyecanının kaybolması... AB üyesi ülkelerin sayısı artıp yeni üyelerin beklentileri istikametinde zenginlikten yararlanamadıkları ortaya çıktıkça iki yönlü bir heyecan eksikliği yaşanıyor.
‘Gümrük birliği’ ve ‘ortak para’ hiç değilse en başta yeni üyelerin aleyhine çalışıyor...
İngilizler zaten AB konusunda ikircikliydi, gittiler geldiler; kuşkuları şimdilerde derinleşerek sürüyor...
Avrupa Parlamentosu için yapılan seçimlerde katılım azlığı kıtada AB konusunda yaşanan hayal kırıklıkları ile ilgili... Hiç değilse büyük çapta etkili olan bu.
Hepsi bu kadar olsa gelip geçici sayabilir, yeni üyeler üzerinde şok etkisi yapan uyum sorunlarının yerini daha olumlu bir ortama bırakmasıyla tablonun değişeceğini öngörebilirdik. Ancak, seçimlere katılma arzusu her seçimde biraz daha azalıyor Avrupa’da; isteksizlik genel seçimlerde de kendini hissettiriyor...
Esas sorun da galiba bu: Demokrasiye inanç azalması yaşanıyor Avrupa’da...
Pek çok ülkede ‘AB karşıtı’ partilerin, bir bölümünde demokrasi konusunda aykırı düşüncelere sahip ırkçılığın sınırlarında dolaşan örgütlerin sandıktan başarıyla çıktığını gördük. Yunanistan’da ilk sıraya yükselen aşırı sol parti de demokrasi âşığı görünmüyor.
Ne oluyor?
Dün burada değindim: AP seçimleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’ya verilen çeki-düzenden şimdilerde duyulan rahatsızlığın dışa vurumu aynı zamanda... Genellikle iktidarın —bazen tek başına bazen koalisyonlarla— birinden diğerine gidip geldiği iki hâkim parti var her ülkede; iktidardaki partiler değişse de uygulanan politikalar hemen hiç değişmiyor...
İnsanların ve toplumların ‘değişim’ arzusuna cevap vermiyor yerleşik sistemler; bu da demokratik sisteme inancı azaltıyor...
Çare bulunamaz, sistem değişikliğine gidilemez ve beklentilere cevap verilemez ise, çok daha ciddi gelişmeler yaşanabilir Avrupa’da...
İki dünya savaşına gidilen ortamı hazırlayan şartların benzeri pek çok Avrupa ülkesinde var bugün...
Yeni partiler, değişime direnen ülkelerde, köhnemiş geleneksel partileri tablonun dışına itiyor...
Türkiye’de de Ak Parti’nin devreye girişiyle birlikte öyle olmadı mı zaten?