Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da ırkçı-popülist eğilimlerin yükselmesi büyük bir endişe kaynağı olarak görülüyor. Örneğin Fransa’da Le Pen’in cumhurbaşkanı olma ihtimali üzerinden bu noktaya nasıl varıldığı konusu, en popüler entelektüel tartışma konusu.
Yapılan yorumlarda, aşırı sağcı partiler doğrudan iktidara gelmeseler de, merkez ya da merkez sağdaki partiler onların söylemini aynen üstlendiğinden sadece parti isimlerine bakarak çıkarsama yapılmıyor. Diğer bir ifadeyle tartışmalar bazı isimlerin üzerinden gitse bile, genel “kayış” konusu herkesin fark ettiği bir gerçeklik.
Bu duruma yol açan nedenler ele alınırken, ileri sürülen savlardan bir tanesi oldukça ilginç. Buna göre, orta ve genç seçmen kitlesinin söz konusu savrulma içinde büyük bir orana sahip oldukları belirtiliyor ve bunun da bu nesillerin “büyük acılar” görmemiş olmalarından kaynaklandığı belirtiliyor.
“Öteki” üzerinden siyaset yapanların Avrupa’da ne büyük acılara yol açan ortamlar yarattığını hatırlayanlar, bugün Avrupa’nın “refah vizyonsuzluğu” içine düştüğünü yorumluyorlar.
'Eski'yi yeni sanmak
Avrupa’da aşırı sağ partilere oy verenlerle ilgili yapılan bir araştırma var. Araştırmaya katılanlar 50 yaş altı, çoğunluğu 20-25 yaşında. Araştırmanın en ilginç göstergelerinden biri, gençlerin destekledikleri partileri aşırı sağcı ya da ırkçı olarak görmüyor olmaları. Onlara göre söz konusu partiler bir zamanların, 60’lı yılların Avrupa solunu temsil eden eğilimlere benziyor. Diğer bir ifadeyle gençler, yeni bir tür sosyalizmi desteklediklerini düşünüyorlar.
Yine aynı araştırmaya göre, bu tür eğilimlerin desteklenme nedeni, liderlerinin “yeni bir şey” söylüyor olmaları. Yeni olarak söylenen ise “kendilerine dair” şeyler. Açıklamak gerekirse, gençler dünya barışına dair söylemleri anlamlı bulmuyor, kendi ülkelerinin, hatta bölge ya da şehirlerinin barışını önemsiyorlar denebilir. Dolayısıyla gençler, “önce ben” diyorlar ve “ben” olma halini aynı biçimde görenlerle kenetlenmeyi tercih ediyorlar.
Bu çerçevede yapılan röportajlar var. Bir genç kadın en sağdaki partiyi desteklediğini açıklarken, “O beni düşünüyor” diyor.
Araştırmaya göre “büyük acılar” görmemiş bu nesil için en önemli konu dedelerinin sağladığı konforlu ortamı başkalarıyla paylaşmamak. Bu, hem ekonomik anlamda iş-güç garantisi olarak ifade buluyor hem de yaşam biçimi. Dolayısıyla nedenler sadece ekonomik değil.
'Lider'e bakmak
“Ben” ve “benim gibi olanı” kollama dürtüsü sağ eğilimleri güçlendirirken, gençlerin sadece dünyadaki gelişmelerle değil, AB ile de ilgili kaygılarının azaldığı söylenebilir. Üstelik araştırmaya göre bu kesim genel olarak liderlere bakarak toplumlar hakkında yargı oluşturuyorlar ve küresel gelişmelere olan güvensizlikleri de bu nedenle artıyor. Trump’ın iktidara gelmesinin ise söz konusu durumda büyük etkisi olduğu anlaşılıyor.
Gençlerin çoğu, Trump’ı seçen ABD’den uzak durmayı, Putin’den korunmayı, göçmen baskısı nedeniyle de AB’den sakınmayı savunuyor.
Yorumculara göre, bu eğilimin karşısında yer alanların, anti tezi üretmeye çalışanların vizyonları da küresel düzlemde değil. Ne yazık ki bu kesimin de ezilen, azınlıkta kalan ya da hakları sınırlanmış toplum kesitlerini destekleme biçimlerinin başka türlü bir ayırımcılığa, özellikle de etnik bir ayrımcılığa yuvarlandığı belirtiliyor.
Siyasilerin bu ruh hallerini köpürtüp tehlikeyi büyüttüklerine şüphe yok. Ancak eğilimleri sadece liderlerle açıklamak her durumda kolay değil; sorun daha derinlerde.