Avrupa’da en çok Müslüman’ın yaşadığı Fransa’dan gelen haber yeni bir reflekse işaret ediyor. Artık yabancı düşmanlığı ve ırkçılık yükseldikçe, başta Müslümanlar olmak üzere Avrupa’da yaşayan farklı kimlikler “savunma” pozisyonuna geçmeye zorlanacaklar gibi. Bu zorlamayı da bizzat Avrupa ülkelerinin kendisi yapacak. Hatta bu yönde adımlar atmaya başladılar. Nitekim, Fransa İslam Konseyi tarafından yayınlanan bildiri bunun en somut örneği olarak değerlendirilebilir. Önce en kolay biçimde “Fransa İslam Konseyi” denen kurumu anlatalım. 2005 yılında Nicolas Sarkozy İçişleri Bakanı iken, 11 Eylül sonrası Batı’da yayılan İslamofobik rüzgarlar dalga dalga artmakta iken, Fransa’daki Müslümanları kontrol altına almak ve yönlendirmek amacıyla kurulan bir yapı. Bu yapının bir benzeri de 2007 yılında Almanya’da “Almanya İslam Konferansı” başlığı altında oluşturuluyor. Dönemin başbakanı Gerhard Schroeder. Yani Sosyal Demokrat. Sarkozy gibi merkez sağ bir politikacı değil. Yani, Avrupa’da Müslümanlara çerçeve çizme çabası ve refleksi için siyasi yelpazenin neresinde olduğunuzun önemi yok.
Bu kısa hatırlatmanın ardından Fransa’ya dönersek, Fransa İçişleri Bakanlığı’nın “Dinler Bürosu”ndan yetkililerin çabasıyla oluşturulan yapının önceliğinin Fransızların güvenliği olduğunun altını çizelim. Şöyle ki, bu büroda yıllarca çalışan bir Fransız yetkiliyle yıllar önce yaptığım sohbette, o yıllarda Londra’da yaşayan Raşid Gannuşi’yi bile adım adım izlediklerini anlatmıştı. “Gizlice üç kez Fransa’ya gelmişti. Özel nedenler dolayısıyla geldiği için kendisini yakından izledik ama bir işlem yapmadık” demişti Fransa İçişleri Bakanlığı yetkilisi Bernard Godard bu sohbette. Tunus Ennahda Hareketi’nin liderini işte böyle kontrol altında tutarak “ülke güvenliğine halel gelmesine” engel olmuştu Fransız yetkililer.
Bu çerçevede yıllarını harcamış(!) uzmanların kurduğu Fransa İslam Konseyi’nde Fransa’nın resmi görüşü ve gözü gibi koruduğu laiklik ilkesine aykırı tek bir adımın bile atılması beklenemezdi ve atılmadı da neticede.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucuyla açık bir şekilde ortaya çıkan ve Avrupa’da artık kendisinden başka hiçbir kimliğe tahammül edemeyen damar, Fransa’daki Müslümanlarda ilginç bir refleks yarattı. Belçika’da bir Yahudi Müzesi’ne yönelik olarak gerçekleşen ve dört kişinin hayatını kaybettiği saldırının arkasından da Fransız pasaportlu bir Müslüman’ın çıkması üzerine bu refleks ilginç bir metne dönüştü.
Kendi aralarında bile yeterince tartışmadan, İslam Konseyi üyelerine bile değişiklikleri bildirmeden bir manifesto yayınladı Fransa İslam Konseyi. Avrupa’nın en kalabalık Müslüman’a ev sahipliği yapan ve de aşırı sağın en çok arttığı ülke olan Fransa’daki 5 milyon Müslüman’ı temsil ettiği iddiasındaki Fransa İslam Konseyi’nin “Fransa Müslümanları Vatandaşlık Konvansiyonu” başlıklı 19 maddeden oluşan bildirisi Stockholm Sendromu’nun sosyolojik olarak vücut bulmuş halidir.
Bırakın Müslümanları, ülkedeki yabancılar için tek kelime hak talep etmeyen bu bildiride, Müslümanların kutsal kitabında çok açık bir şekilde belirtilmiş konular tartışmaya açılarak, gelecekteki Müslüman karşıtı girişimler için uygun zemin yaratılmaktadır. İşte bu nedenle önceki gün STAR gazetesinde detaylarını okuduğunuz bildiri, Avrupa’da yaşayan yabancıların ve farklı kimliklerin reflekslerine ilişkin ibretlik bir örnek teşkil etmektedir.