Avrupa ve ABD’de nüfus ve ekonomi küçülüyor. Tek çare, mülteciler. Ancak mültecilere savaş açtılar... Yani, önlenemez şekilde çöküşteler.
Emmanuel Macron ile geçen yaz Haiti’de dolaşan muhabirler, Fransa Cumhurbaşkanının kavurucu Karayip sıcağında terlemediğini fark etmişlerdi... Macron, kolları özenle katlanmış şık beyaz gömleğiyle, tayfunun yerle bir ettiği köyde bir Prens gibi şıkır şıkır dolaşıyordu... Şov ustası Macron, şimdi Paris’te Elize Sarayı’nda terliyor.
Macron, farklı bir Fransa ve Avrupa Birliği hayal ediyordu. Almanya’yı dengeleyecek; Liberal rüzgarı arkasına alarak dünyada liderlik yapacak; çevre, iklim değişikliği gibi sorunların öncüsü; Ortadoğu-Afrika’da etkili, ABD’ye kafa tutacak, İngiltere’nin yokluğunu aratmayacak bir Fransa... Macron şimdi bu hedeflerini unutmuş, Sarı Yelekli isyanından nasıl kurtulacağını düşünüyor. İlk aşamada saçtığı 10 milyar euro işe yaramadı. Kaldı ki %100 borçlu Fransa bu 10 milyarı da borçlanarak karşılayacak.
Fransa’nın asıl derdi, nüfus, ekonomi ve sosyal yapısının, Macron’un hayallerini taşıyamaz durumda olması... Macron’un zenginlere yakın durması, ilk tepkiyi başlattı. Devlet eliyle refah dağıtımına alışan Fransa, Macron’un o dağıtımı kaldırdığını fark etti. Macron, ekonomide verimlilik uğruna işletmelerin kolayca adam kovmasına izin veriyordu. Sendikaların gücünü kırıyordu. Korumacı duvarlarla küflenen ekonomiyi canlandırmak istiyordu. Sonuç: Fransa’nın üçte ikisi, Macron’a karşı ayaklandı.
Macron bu sevimsiz icraatları çaresizlikten başlattı. Çünkü dağıtacak refah yok. Devlet, eskisi gibi varlıklı değil. Borç, milli gelire eşit hale gelmiş... Fransa’nın ayakta kalmak için değişmesi lazım, ama seçmen eski rahatını arıyor ve kemer sıkmaya asla razı değil. Bu yüzden öfkeyle sokakta. Ve Fransa’da olanların herhangi bir AB ülkesinde tekrarlanmaması için hiçbir neden yok.
ABD Beyazları azınlık olunca… Kıyamet kopar
ABD’de Beyazlar, diğer renk gruplarına göre %60-70 oranla çoğunluktalar. Diğer bütün renkli derililer, azınlıktalar... Donald Trump Beyazların başkanı. Cumhuriyetçi Parti Beyazların partisi.
ABD Nüfus Dairesi, 2014’te yayınladığı bir tahminle, 2044’te Beyazların %50’nin altına ineceğini ve çoğunluk tahtını terk edeceğini bildirdi. O zaman ABD’de herkes ‘azınlık’ olacak.
Geri dönüp bakan uzmanlara göre bu istatistik, ABD’nin bugünkü perişan halinin esas nedeni. Rakamı ve tahmini gören Beyazlar, panikle ırkçılığa kaymış, mültecilerin yasaklanması, içerdeki renkli derililerin daha da baskılanmasını istemeye başlamış. Bu istatistiğin Beyazlarda yarattığı şokun ardından Trump’ın seçilmesi, şaşırtıcı değil.
ABD’de kimin beyaz, kimin renkli derili olduğu, nüfus sayımında kişi beyanına bağlı. Halen ‘Beyaz’ Latin Amerikalıların katkısıyla, ABD’de Beyaz oranı %70. Bunlar çıkınca, Beyazların oranı %60. Ama doğumlar her şekilde azalıyor.
Durumu yatıştırmaya çalışan nüfus uzmanları, kişisel beyanın net durumu yansıtmadığını söylüyor. Ayrıca, renkler arası evliliklerden doğan melez çocukların ne sayılacağı, tartışmalı. Beyazların panikle ayaklanmaması için bu çocuklar ‘Beyaz’ sayılıyor.
Ama her durumda ok yaydan çıktı. İsyan başladı. ABD Beyazları, çoğunluğu kaybetmeye başladıklarını biliyorlar. Beyazların azınlık olması demek, 200 yıllık ABD tarihinin ters-yüz edilmesi demek... Sosyologlara göre çoğunluk konumunu kaybeden kesim, kendisini tehdit altında görüp, radikalleşir. İşte Beyaz Amerika’nın başkanı Donald Trump’ın hikayesi ve misyonu da böyle açıklanabilir. Trump mültecilere, renkli derililere saldırıyor. Macron ve Merkel’i ise zenci oldukları için değil, ekonomik tehdit olarak gördüğü için hedef alıyor. Çekik Gözlüler hakkında başka samimi düşünceleri de vardır da henüz açıktan duyamadık.
Beyaz Adamın hizmetkarı
Batı’nın başka kültüre tahammülü kalmadı. Göç edenlerin asimile olmaları artık mutlak şart. Kendi öz vatandaşına bile ‘öteki’ diye bakan Batı toplumlarının başka kültüre en ufak hoşgörüsü yok. Gelip, kültürünü, dinini unutup ‘adapte’ olacaklara, belki yer var.
Bu acayip yaklaşım Batı’nın siyasetçileri arasında var da, Mısır’da Abdülfettah Sisi’de de var. Sisi bakın geçen ne dedi: “Hem oralara gitmek, hem de kendi kültürümüzü bırakmamak istiyoruz. Oraya kendi kültürünüzle gidip, geri adım atmamak istiyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘biz buyuz. Ve insan hakları nedeniyle bizi böyle kabul etmek zorundasınız’. Hayır!”
Sisi, Batı’ya gideceklerin asimile olmaları gerektiğini en üst perdeden söylüyor. Konuşmanın başka yerinde, gidenlerin oralardaki kurallara uygun davranmasını da istiyor. Bunda sorun yok. Elbette kural neyse uyulacak. Ama milli kimliği bırakmak, kültürü terk etmek nereden çıktı? Beyaz Adamın sömürge kurallarını savunmak, Sisi’ye mi düşmüş? Beyaz Adam karşısında ezik, kendi halkına saygısız yöneticiler Arap Dünyasının bir hayli zamandır temel sorunudur.
Eyvah! Nüfus azalıyor
Fransa’nın ekonomik çıkmazının esas nedeni, nüfus... Fransa kendi sınırları içinde yaşlanıyor. Nüfus 67-68 milyon ve beşte biri 65 yaşın üzerinde... Üretmeyen nüfus oranı yükseliyor. Fransa Avrupa’nın en doğurgan ülkesi olmakla övünürdü, son üç yıldır yeni doğan sayısı düşüyor. 2017’de 16 bin azalarak 767 bine indi. Bu arada doğum yapanların ‘Beyaz’ Fransızlar mı, yoksa ‘Siyah’ Fransızlar mı olduğu, en hassas soru. Fransa hesapta nüfus sayımı ve istatistiklerde renkli derilileri ayrı bir grup olarak saymıyor. Ancak devlet ‘bir şekilde’ kimin ne olduğunu biliyor. Yani daha hızlı çoğalanlar, siyahlar.
Avrupa Birliği 1950’lerde kurulurken Fransa pek keyiflenmişti. 2. Dünya Savaşı’nın enkazı daha sokaklardaydı ve yeni bir Avrupa gerekiyordu. Fransa savaş sonunda belki galipler arasındaydı ama Almanya tarafından ikinci kez perişan edilmişti. Üstelik Fransa, ikinci kez Amerikalılar tarafından kurtarılmıştı. 25-30 yıllık kısa zamanda iki kez Almanlarca çiğnenmek ve iki kez Amerikalılarca yerden kaldırılmak, Fransa’nın bilinçaltında ağır hasar yarattı. Bu durum hala sürüyor.
İkinci savaşta Fransa deniz aşırı sömürgelerini de kaybetmişti. Oralara dair emellerini ‘Avrupa’ markası içinde sürdürmek için ‘Avrupa Birliği’ güzel bir kılıftı. Yeni Avrupa’da Almanya, Fransa’dan ekonomik olarak (ve çalışkanlıkta) üstün olduğu halde, kendini geride tutacaktı. Fransa yeni Avrupa Birliğinin diplomatik öncüsü olacaktı. Almanya, Fransa’ya destek vermekle yükümlüydü...
Almanya’yı bastırma ve Fransa’nın öne çıkma planı, silah zoruyla ve ABD’nin sıkı kontrolüyle ancak Soğuk Savaşın sonuna dek uygulandı. Almanya 2010’dan başlayarak Fransa’yı kenara itti. 2010, Almanya’nın en hızlı ekonomik büyüme kaydettiği yıldır.
Sonra Almanya 2015’te öyle bir şey yaptı ki, Avrupa’nın yeniden dağılmasını tetikledi: Suriye başta, Ortadoğu ve Afrika’da Batı eliyle dağıtılan ülkelerin vatandaşları, Almanya’ya alındı. Almanya’nın mülteci alma kararı, Avrupa’yı son 100 yılda üçüncü kez dağıtmıştır.
Ne hikmetse, Avrupa ve Amerika’da hem ekonomi hem de nüfus yavaşlıyor. Bu durum ne zaman yaşansa, bu ülkelerde ‘elitler-yoksullar’ çatışması başlıyor, halk diğerini ‘öteki’ sayıyor ve iç ve dış düşman bulunuyor... Bu gerilim tırmanınca da, savaş çıkıyor. Halen hem ABD hem de Avrupa’da bu durum var: Nüfus yavaş, ekonomi yavaş... Durumu tersine çevirmek için dışarıdan nüfus lazım. Ancak mülteci olarak gelenler ve gelecek olanlar, beğenilmiyor. Bir yerden nüfus bulmaları lazım. Nüfus gelmiyorsa, Avrupa ve ABD’nin önlenemez küçülmesi gelecektir. ‘Büyük devletler, imparatorluklar çökmez, intihar ederler’ diye bir laf gördük... Doğru.