Fransa’da Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy rakibi Françoise Hollande karşısında yenilgiyi tattı; 17 yıl aradan sonra Elysee Sarayı’na yeniden bir ‘sosyalist’ taşınıyor...
Almanya’da da Başbakan Angela Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi genel seçimlerin provası sayılabilecek bir eyalet seçiminde ciddi oy kaybına uğradı; gözlemcilerin bir süredir dillendirdiği “İlk seçimde Sosyal Demokratlar hükümeti kurar” beklentisi gerçekleşecek gibi...
Yunanistan’da da seçim vardı geçtiğimiz pazar günü; orada oylar o kadar dağıldı ki, sandıktan çıkan sonuçla hiçbir partinin hükümeti kurabilmesi mümkün görünmüyor.
Üç Avrupa ülkesindeki durumun gündeme taşıdığı pek çok anlam var; bunların bazısı bizi de yakından ilgilendiriyor.
Sarkozy ile Merkel önemli bir küresel altüst oluş sonrasında ülkelerinde iktidara geldi: ABD’nin kendisini yeni bir ‘Roma İmparatorluğu’ olarak dizayn etme süreci yaşanıyordu ve Sezar olmaya tâlip George W. Bush iradesine koşulsuz tâbi olmayan liderlere sahip Fransa ve Almanya’yı ‘Köhne Avrupa’ diye küçümsüyordu.
Yeni fetihlere yol açacak ganimet sürecinde geride kalmama endişesiyle tavır alan Fransızlar ile Almanlar ABD’nin (daha doğrusu Bush’un) dümen suyuna girecek liderlerden yana oy kullandılar. Sarkozy ve Merkel, Fransa ve Almanya’da iktidar olmuş en ‘Amerikan yanlısı’ politikacılar...
ABD’de sona eren Bush-dönemiyle birlikte iktidardaki varlık sebeplerini yitirmişti iki başbakan; şimdi ülkelerinde de tasfiyeye tâbi tutuluyorlarsa buna şaşırmamak gerekiyor...
Bush’la birlikte hareket etmenin en ağır faturasını İngiltere’de İşçi Partisi’nin ödediğini de unutmayalım; İngilizler daha önce ödetti o faturayı...
O halde ilk sonucu çıkarabiliriz: Fransa’da gerçekleşen, bir yıl sonra muhtemelen Almanya’da da gerçekleşecek olan, bir yıl önce İngiltere’de görülenin devamıdır ve olanın partiler ya da adayların ideolojik yapısıyla ilgisi yoktur. ABD’de Bush’un temsil ettiği çizgi Avrupa’da da egemendi; seçmenler o çizgiyi şimdi Avrupa’da da tasfiye ediyor...
İkinci doğal sonuç da şu: Yabancı bir ülkeye veya liderine körü körüne bağlanarak yapılan siyasetin faturası ağır olabiliyor...
Sarkozy ve Merkel ülkelerinin çıkardığı dev devlet adamları yanında hayli cüce kalıyordu; Sarkozy’nin Fransa’da Blair-Brown ikilisinin İngiltere’de karşısına çıkan yeni politikacılar da eskilerle mukayese edildiğinde fazla parlak görünmüyor. İngiliz başbakan David Cameron selefleri Churchill ve Thatcher’ın koltuğunu dolduramadı; Hollande’ın bir Mitterrand hatta bir Chirac olması beklenmiyor...
Demokratik sistem sıradan liderler çıkarmaya başladı. Bu da olup-bitenden çıkarılabilecek üçüncü sonuç...
Tehlikeli sonuçlar çıkartabilen bir durum bu. İtalya’da Berlusconi, Yunanistan’da Papandreu sıradan liderlerdi, sonunda ülkelerinin demokrasilerini tehlikeye soktular; her iki ülkede bugün, bizde darbeler sonrası kurulmuş hükümetlere benzeyen halkın oyuna başvurmamış teknokratlar işbaşında. Sıradan liderler ekonomiyi iyi yönetemeyince ülkeyi yönetme hakkını da kaybediyorlar...
İngiltere Cameron yönetiminde ekonomik krize girdi; orada da siyasete müdahalenin eli kulağındadır.
Çıkardığım nihai sonucu da paylaşabilirim o halde: Avrupa demokrasileri zor bir dönemeçten geçiyor...