AB başkenti Brüksel’deyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Avrasya İslam Şurası çerçevesinde düzenlediği “Avrupa Müslümanları Buluşması” başlıklı çalıştay vesilesiyle...
Arnavutluk’tan Kosova’ya, Polonya’dan Slovenya’ya, Belarus’tan, Rusya Federasyonuna... 102 temsilcinin katıldığı iki günlük bir toplantı.
Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yanında, selefi Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da var.
Dört oturum halinde gerçekleşen toplantıda şu konular tartışılıyor:
“Avrupa’da İslam Varlığı: Kurumsallaşma Bağlamında Müslümanların Mevcut Durumu, İmkanlar, Sorunlar, Çözüm Önerileri”
“Batının korku Yönetimi ve İslam: Ötekileştirmenin Zihni Arka Planı ve Avrupa’daki Gündelik Hayatın Fobik Yansımaları”
“Aidiyet Unsurlarının Gerçek Değerleri ve Kimliğin İnşasında İslam Din Eğitimi”
“Gelecek Tasavvuru Bağlamında Avrasya İslam Şurası ve Avrupa Dini Kurumlar İşbirliği.”
Toplantı, Ahmet Hamdi Akseki Camii imamı Ali Ten’in nefis Kur’an tilavetinden sonra Başkan Prof. Dr. Mehmet Görmez’in açılış konuşması ile başladı. Sayın Görmez, toplantının Belçika’da İslam’ın resmen kabul edilişinin 40’ıncı yılına rastladığına işaret ederek başladığı konuşmasında “Acaba İslam modern Batı toplumlarında nasıl konumlandırılacaktır?” sorusunun, toplumun, siyasetin, eğitimin, belediyenin, akademinin, medyanın ve kiliselerin gündeminde yer aldığını belirterek “Bu gündemin doğru bilgi ve tecrübelerle desteklenmesi gerekir” dedi. Müslümanların Avrupa’ya göçünün 50’nci yılında bile hala birlikte yaşama ahlakı ve hukuku çerçevesinde meşru bir zemin oluşmadığına işaret eden Görmez, çözüm olarak “Varlıkta çokluk, insan ve toplumda çoğulculuk” ekseninde bir yapı oluşturulmasını önerdi.
Prof. Görmez şunları söyledi:
“Avrupalı Müslüman kardeşlerimizin kurumsallaşmada, temsilde, muhatap alınmada, muhatap konumuna gelmede, özellikle dini bilgiyi derin kültürel mirasın yoğunluğu ve zenginliği içinde yaşadıkları ülkenin diline, birikimine aktarmaya, yaşadıkları ülkede iyi vatandaş ve ahlaklı olmaya ve de iyi nesiller yetiştirmeye ihtiyaçları var. Bu nesillerin Doğu ile Batı, bölgeler ve toplumlar arası sağlıklı iletişimin güvenilir elçileri ve sağlam köprüleri olacaklarını düşünüyorum. Bu potansiyeli işlevsel hale getirmek hepimizin görevi olmalıdır.”
Prof. Görmez islamofobinin de tahlilini yaptığı konuşmasında “Avrupa’nın İslam’a yaklaşımı, fobilerden kurtulduğu zaman sağlıklı hale gelir” dedi.
Toplantının ilk gününde ayrıca Prof. Dr. Ali Bardakoğlu bir başlangıç konferansı verdi. Prof. Bardakoğlu, “Birlikte Yaşama Kültürü ve Günümüzde Müslümanlık” başlıklı konferansında, insanlık olarak ve Müslümanlar olarak geçmişten bugüne birlikte yaşamanın ya da yaşayamamanın analizini yaptı.
Prof. Bardakoğlu’nun bir saati bulan kapsamlı konuşmasından derlediğim bazı satır başları şöyle:
- Birlikte yaşama, sadece Müslümanların ötekilerle sorunu değil, bütün dünyanın ortak sorunudur, küresel bir sorundur.
- Avrasya coğrafyası birlikte yaşama açısından ayrı bir umudu ifade ediyor.
- Birlikte yaşamanın önünde dış etkenler var, bunun başında islamofobi gelir, gelişmiş ülkelerin model olma iddiası, küresel baskın kültür de ötekileştirmeyi büyütüyor.
- İç etkenlerin başında modernleşmenin İslam dünyasının dokusunu bozması vardır.
- Özgürlükler noktasında bizim sınırlarımız ne olacak, ötekinin bize benzemesi nasıl olacak sorusu sağlıklı cevaplanmalı.
- Fetva mercileri de Müslümanların barış içinde yaşamasını dinamitlemeye başlamıştır.
- Bireylerin Allah ve Rasulü ile birebir buluşma zeminini ortadan kaldıracak yapılar üretmememiz gerekmektedir.
- Maddi kalkınma hiçbir İslam ülkesi için çözüm değildir.
- Birlikte yaşama konusunda başlıca engellerden biri de mezhep, meşrep, cemaat, tarikat, ideoloji farklılaşmasıdır. Bünye zayıf olduğunda bu çok hayati bir sorun haline geliyor. Sorun dinde değil Müslümandadır.
- İslam dünyasında din ile siyasetin iç içeliği de Müslümanların gönül dünyasında parçalanmalara yol açıyor.
- Kur’an’ı ve Peygamber-i zişanın bize bıraktığı mirası anlamak İslam dünyasındaki barış için hayatidir. Bunun için hedef barış içinde yaşamak değil, sahih Müslüman olmak olmalıdır. Eğer biz O’nun evrensel mesajını anlarsak barış onun içinden çıkacaktır. Kur’an’ı anlamak ise ciddi bir fehimdir, idraktir. Bir gözümüzün toplumun sorunlarında bir gözümüzün Kur’an’da olmasıdır.