Volkswagen'in Almanya'daki fabrikasını kapatma kararı, Avrupa'nın ekonomik haritasında derin bir iz bırakacak nitelikte. Bu hamle, aslında sadece bir şirketin üretim faaliyetlerini sonlandırmasından çok daha fazlasını anlatıyor. Avrupa'nın uzun süredir sahip olduğu sanayi ve üretim üstünlüğünün, günümüz küresel rekabet koşulları altında nasıl erimeye başladığını gösteren çarpıcı bir örnek. Artık Asya ve ABD, yalnızca teknoloji ve yenilikle değil, üretim maliyetleri ve enerji avantajlarıyla da Avrupa'nın karşısında güçlü rakipler olarak duruyor.
Avrupa'nın Ekonomik Rekabet Gücündeki Düşüş
Avrupa'nın küresel ekonomik rekabet gücü, özellikle son yıllarda ABD ve Asya karşısında ciddi bir düşüş göstermeye başladı. Wall Street Journal'in verilerine göre, 2008 yılında Avrupa Birliği'nin gayrisafi milli hasılası (GSMH) yaklaşık 14 trilyon dolar iken, ABD'nin GSMH'sı 15 trilyon dolar seviyesindeydi. Ancak bugün bu tablo büyük ölçüde değişti. Avrupa'nın GSMH'sı 15 trilyon dolarda sabitlenmişken, ABD'nin ekonomik büyüklüğü 34 trilyon dolara ulaştı. Bu dramatik fark, Avrupa'nın ekonomik büyümede ABD'nin gerisinde kaldığını ve rekabet gücünü kaybettiğini gösteriyor.
Almanya'nın "Auto Nation" Döneminin Sonu
Almanya'nın "Auto Nation" olarak anıldığı dönemler de giderek geride kalıyor. Geçtiğimiz haftalarda Volkswagen'in Almanya'daki fabrikasını kapatma kararı, ekonomik durgunluk ve yüksek enerji maliyetleriyle birleşince, bu karar sadece otomotiv sektörü için değil, birçok sektör için alarm niteliği taşıyor. Özellikle Çin'in otomobil üretimindeki liderliği dikkat çekiyor; bugün dünyadaki otomobillerin yarısından fazlası Çin'de üretiliyor. Almanya'nın sanayi devi olarak bilinen yapısı, enerji maliyetlerinin artması, ekonomik belirsizlikler ve küresel tedarik zinciri zorlukları nedeniyle irtifa kaybetmeye devam ediyor.
Almanya'nın Çin'e Bağımlılığı
Almanya'nın Çin'den ithalat bağımlılığı, yapılan birçok uyarıya rağmen son yıllarda daha da artmış durumda. Köln'deki Alman Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından yapılan bir analiz, özellikle Almanya'nın Çin'e olan bağımlılığının nadir bulunan hammaddeler gibi stratejik ürünlerde oldukça büyük olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle ithalatının en az yarısını Çin'den sağlayan ürün gruplarının %70'inden fazlasında, 2022'de Çin'in payı daha da yükseldi. Bu bağımlılık, Almanya'nın enerji dönüşümü ve yüksek teknoloji sektörleri gibi kritik alanlarda ne kadar savunmasız olduğunu gösteriyor. Örneğin; 2022'de Almanya'ya ithal edilen tüm dizüstü bilgisayarların %87'si Çin'den geldi. Robotik ve 3D baskı için kullanılan magnezyum ithalatındaki Çin payı %81'e yükseldi. Bazı demir ürünlerinin ithalatında Çin'in payı %85'e çıktı. Almanya'nın Çin'e olan bu bağımlılığı, özellikle elektronik ürünler ve nadir hammaddeler gibi stratejik ürünlerde kendini gösteriyor. Alman Sanayi Federasyonu (BDI) de uyarılarda bulunmuştu. BDI'nin analizine göre, Almanya'nın batarya üretiminde kullanılan grafit ve nadir toprak elementlerinin %90'ından fazlası Çin'den ithal ediliyor. Bu hammaddelerin çıkarılması oldukça zahmetli ve çevresel olarak zararlı olduğu için, kısa vadede başka kaynaklardan tedarik edilmesi zor görünüyor. Diğer bazı kritik hammaddeler için de benzer büyük bağımlılıklar mevcut.
Asya'nın Yükselişi ve Küresel Ekonomideki Gücü
McKinsey'in raporu, Asya'nın küresel ekonomideki yükselişini vurgulayan önemli bir belge olarak karşımıza çıkıyor. Rapora göre, Asya 2015-2021 yılları arasında küresel GSYİH büyümesinin %57'sini temsil etti, bu da bölgenin ne kadar güçlü bir ekonomik dinamizme sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Asya, üretim ve ticarette merkezi bir rol üstlenerek küresel ekonomideki ağırlığını artırıyor.
1990'dan 2021'e kadar Asya'nın imalat sektöründeki katma değer üretimi önemli ölçüde artış gösterdi ve bu, bölgenin küresel imalatta bir merkez haline geldiğini kanıtlıyor. Bu büyüme, bölgedeki ekonomilerin üretim kapasitesini artırarak dünya genelindeki ticaretteki paylarını genişlettiğini ortaya koyuyor. Örneğin, Çin, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler, küresel elektronik ve otomotiv üretiminde lider konuma geldiler.
Ayrıca, Asya'nın 2021'de dünya genelinde verilen patentlerin çoğunluğunu elde etmesi, bölgenin inovasyona ve teknolojiye yaptığı yatırımların artarak devam ettiğini ve bu alanlarda öncülük ettiğini gösteriyor. 1990'dan 2021'e kadar Ar-Ge harcamalarında da ciddi bir artış kaydedildi. Bu artış, Asya'nın teknolojik gelişmelerde dünyaya yön verdiğini ve inovasyon gücünün hızla büyüdüğünü vurguluyor. Elektrikli araçlar, yapay zeka, yenilenebilir enerji teknolojileri ve tüketici elektroniği gibi alanlarda Asya, global pazarların liderlerinden biri haline geldi. Gayri safi yurtiçi tasarruf oranları ve sabit yatırımlar açısından da Asya, küresel ekonominin ön saflarında yer alıyor. 1990'dan 2021'e kadar olan dönemde, Asya ülkeleri güçlü tasarruf oranları sergilemiş ve bu tasarrufları üretken yatırımlara yönlendirdi.
Artan enerji maliyetleri ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle Almanya'daki bazı üretim tesislerinde küçülmeye gitmeyi değerlendiriyor. Bu gelişmeler, Almanya'nın enerji kriziyle baş etmeye çalıştığı bir dönemde Avrupa'nın sanayi üretimi üzerindeki artan baskıyı gösteriyor. Çin'in düşük maliyetli ve yüksek miktarda çelik üretimi global pazardaki dengeyi daha da Almanya aleyhine çevirmiş durumda. Çelik üretimi, otomotivden inşaata kadar birçok sektöre ham madde sağladığı için, bu alandaki düşüş Almanya'nın genel sanayi üretimini ve rekabet gücünü de olumsuz etkiliyor. Çin'in yükselişi, tıpkı 1980'lerde Asya kaplanlarının Batı çelik sanayisi üzerinde yarattığı etkiler gibi, günümüzde Alman sanayisinin yapısal sorunlarını daha belirgin hale getiriyor.