Fransa’da son yıllarda popülerleşen ve Cumhurbaşkanı Macron’un iç siyasette sıkıştıkça meşruiyet atfetmeye ve devlet politikası haline getirmeye kalktığı aşırı sağ söylemler yabancı düşmanlığından İslam düşmanlığına evrilmiş vaziyette.
Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun mizah ya da ifade özgürlüğü sayılamayacak denli nefret suçu içeren bayağı karikatürlerinin yayınlandığı günden beridir ölümcül bir çılgınlığın pençesinde Fransa.
Bütün Avrupa ülkeleri aynı yanılgıyı yaşıyor. Avrupalı siyasiler asıl sorunları çözmeye güçleri veya vizyonları yetmediğinde sırf oylarını artırmak için tehlikeli bir kısır döngüye gönüllü giriyor. Nefret suçunu meşrulaştırıyor, ırkçılığı İslam düşmanlığına dönüştürüyor ve toplumlarında yükselen yabancı düşmanlığını DEAŞ gibi terör örgütlerini bahane ederek Müslümanlara fatura ediyorlar.
***İnsanları selamete yani İslam’a davet etmek için bütün İnsanlığa gönderilen Peygamber Efendi’miz Hazreti Muhammed (S.A.V.)’e yönelik hakaretleri kamu binalarına yansıtıp dehşetli cümleler kurarak sadece Fransa vatandaşı Müslümanları incitmiş, kızdırmış ve tedirgin etmiş değil Macron. Tüm dünyada Hazreti Peygamberin doğum gününü kutlamak için oruç tutup, dualar eden Müslümanların kalbini kırdı ve öfkesini üzerine çekti Fransa Cumhurbaşkanı. Üstelik bir avuç DEAŞ’lı teröristin suçunu dünya üzerindeki 1 milyar 827 milyon Müslüman’a genelleyerek DEAŞ’a büyük bir hediye de verdi Macron.
Fransa’yı asıl sorunu görüp çözemeyen ve en üst seviyede bayağılaşan aciz bir devlet seviyesine düşüren bu yaklaşımın hastalıklı ve tehlikeli olduğuna şüphe yok. Hak ettiği cevabı “zihinsel manada tedaviye ihtiyacı var” diyen Erdoğan’dan aldı o yüzden Macron.
Bu zihniyet alkışlanacak, desteklenecek, sürdürülecek değil bilakis tedavi edilecek, ıslah edilecek, lanetlenecek bir zihniyettir.
İçeride Covid-19’la mücadelede başarısız bulunan, siyasi programı iflas etmek üzere olan ve Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarını bile ifade özgürlüğü ambalajına saklarken Sarı Yeleklilerin ifade özgürlüğünü en sert müdahalelerle engelleye kalkan Macron 2022’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri için pek avantajlı görünmüyor.
Macron’un en büyük rakibinin aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Le Pen olduğu hatırlanırsa Macron’un ne kadar vizyonsuz, reçetesiz ve çaresiz olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
***Fransa’daki acziyet diğer Avrupa ülkelerinde de var. Camilere yapılan saldırılar, Müslüman kadınlara yol ortasında tasallut edilmesi, işyerlerinde, okullarda mobing uygulanması, siyasetçiler eliyle İslam’ın ve Müslümanların bir güvenlik tehdidi gibi kodlanması, medyada bu algıyı pekiştirecek ırkçı yayınların artması, daha geçen hafta Almanya’da yüzlerce polisin ayakkabılarıyla camiye dalması, Fransa İçişleri Bakanı’nın “marketlerde helal gıda reyonlarını görmek istemiyorum” diyebilmesi, AB ülkelerinin Müslümanlara ait dernek ve sivil toplum kuruluşlarına baskı ve baskınları artırması, marjinal bir görüş olarak kalması gereken aşırı sağ söylemlerin merkezi ele geçirdiğini ispatlıyor.
Bunun adı İslam düşmanlığıdır!
Müslümanlara batıdan gelen sistematik saldırıların yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan gelen destek açıklamaları ise DEAŞ’ı var edip besleyen arka planı aşikar etmektedir.
Kendi vatandaşları olan DEAŞ’lı teröristleri Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya göndermeye çalışırken de, hem Türkiye’yi bu konuda bilgilendirmeyip hem de teröre destek veriyormuş gibi göstermeye çalışırken de aynı korkunç hataya düşüyor Avrupa ülkeleri.
Dünya üzerinde DEAŞ’e karşı en büyük mücadeleyi Türkiye verdi ve vermekte çünkü. Onlar PKK’lı ve FETÖ’cü teröristleri Türkiye’ye teslim etmiyorlar ama Türkiye insanlık namına mücadele ediyor terörle. Fransız vatandaşı DEAŞ’lı kadın teröristi daha geçen hafta yakalayıp teslim etti Fransa’ya.
***Kendi vatandaşlarını rencide ederek, reddederek, ayrımcılığa tabi tutarak yine kendini vuruyor Avrupa devletleri.
Gençler içinde yaşadıkları toplumda aşağılanır, değersizleştirilir ve kışkırtılırsa, İslam’ı terör ve şiddetle eşdeğer gösterilirse bunun en çok terör örgütlerinin işine yarayacağını bilmiyor olabilirler mi?
20. yüzyılda Avrupa’yı saran Yahudi düşmanlığından duydukları utancı sadece mevzuata değil kültürel ortama da kazıyanlar nasıl olur da aynı hatayı bu kez de Müslümanlara karşı işlemeye hazırlanabilir? Bu kadar büyük bir gafletin kendi kıyametleri olduğunu da mı göremiyorlar?
Lidersiz ve vizyonsuz kalan Avrupa bir kez daha ortaçağa giriyor.