Bu sözler, Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından dile getirildi.
Dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunlarda yapıcı rol oynamayan, kendi birliğini bile koruyamama riski taşıyan bir AB profili çizen Macron, bu durumu, mealen, bir beka sorunu olarak tarif etti. Eleştirinin AB’nin kurucusu ve birliği güçlendiren her politikanın mimarlarından biri olan Fransa’dan gelmesi önemli. Zira herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle itiraf etmediği bir durumu ifşa etme önceliğini Macron almış oldu.
Bu çıkışın yapabilmesini kolaylaştıran bir durum olduğunu da belirtmek gerekiyor. Almanya seçimlerinde Merkel’in oy kaybetmesi ve olası bir hükümet krizinin çıkma ihtimali, Fransa’da Almanya’nın AB kaptanlığının sarsıntıya gireceği izlenimi yaratmış olmalı.
Merkel’in gerileme ihtimalini bir fırsat olarak değerlendirmiş olsa bile, belki de Fransa’nın AB konusundaki çıkışının asıl nedeni, Almanya ve diğer pek çok üye devlette aşırı sağın parlamentolarda oranlarını yükseltmesi olmuştur.
Köhnelik iması
Aşırı sağın yükselmesi göçmenleri, Müslümanları, Ortadoğu halklarını daha fazla ret etme anlamına geliyor. Ancak bundan daha vahim olanı bir süre sonra Almanın Fransızı, Fransızın İspanyolu, İspanyolun Poloyalıyı “öteki” olarak görmesi ihtimali.
Tam da bu konuyu ima eden Macron, AB’nin hızla yeniden yapılanma gereğini vurguluyor. Bu çerçevede sunduğu bir de öneriler listesi var.
Önerilerinin başında Avrupa güvenliğinin güçlendirilmesi geliyor. Avrupa güvenliğinin yeni bir örgüt kurulması ya da AB adına otonom davranacak bir yapılanma olarak görmeyen ve bu bağlamda Merkel’den farklı bir duruş sergileyen Macron, NATO içinde daha güçlü biçimde yer alınmasını ve aktif müdahalelere daha fazla katılmak gerektiğine dikkat çekiyor.
İkinci önerisi ise, aslında yine güvenlik meselesiyle ilgili, ancak cumhurbaşkanı terörizm konusunu ayrı bir başlıkta ele alıyor. Uluslararası terörizmle mücadelede Avrupa’nın ortak bir zeminde buluşması ihtiyacını belirtiyor. Demek ki Avrupa’da “senin teröristin kötü-benim teröristim iyi” türü bir yaklaşım olduğundan tek rahatsız olan ülke Türkiye değil.
Askeri müdahale gücünün önemi
Önerileri arasındaki önemli başlıklardan bir diğeri ise, göçmenler ve mülteciler konusunda AB’nin daha fazla ortaklık yapması gereği. Bu konudaki önerisi is, mültecilerin topluma kazandırılmasına yönelik ortak politika ve uygulamaların yapılması.
AB’nin finans sistemini güçlendirmesi, çevre politikalarını geliştirmesi, son derece geri kaldığı bilişim alanında ilk sıraya çıkmayı hedeflemesi gibi bir dizi ihtiyaca daha değinen Macron, tüm bunların yapılabilmesi için de, daha fazla dayanışmaya ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
AB’nin küresel gelişmelere yetişemediğini, dolayısıyla da ne müdahale edebildiğini ne de süreçleri yönlendirebildiğini itiraf eden Macron, askeri müdahale kapasitesinin artmasının AB’yi daha etkin bir güç haline getireceğini de savunuyor. Tabi bu etkinliği yakalamanın maliyetini karşılamak için de savunma harcamalarının artırılması gereğini vurguluyor.
Bu ifadeler, Trump’ın NATO ve Avrupa güvenliği için tükettiği “pamuk eller cebe, yoksa ben yokum” mealindeki yaklaşımının Avrupai bir versiyonu olarak görülebilir.
Açıklamaları için Almanya seçimlerinin bitmesini bekleyen Macron’un Fransa’yı AB merkezine taşına gayreti olduğu açık. Anlaşılan ülkenin olanakları ile bunun yapılması kolay değil ve bu çerçevede Trump ABD’sinin de “manevi desteği”ne epey ihtiyacı bulunuyor. Ne diyelim, Fransa’nın çıkışı hayırlı olsun.