Sütun yazarları yâhut artık daha çok kullanılan (ve bence yanlış olan!) köşe yazarları arasında yaygın bir eğilim vardır. Bir süreliğine, meselâ tâtil için yazılarına ara verince içlerini derin bir tedirginlik kaplar; acabâ onlar yokken memleket, hattâ dünyâ altüst olur mu?
Öyle ya, doğru dürüst bir göz kulak olup yol gösteren kalmayınca her şey olabilir, ayı çıkabilir, taş düşebilir, her şey, ama her şey olur mu olur!
İşte bir haftalık izin kullanırken ben de aynı nâhoş duygular içindeydim.
Fakat Allahdan çok da fecî felâketler yaşanmadı yeryüzünde, hepimize büyük geçmişler olsun!
Öte yandan ölmüş bir şâire karşı büyük bir terbiyesizlikde bulunulmuş olması, üstelik o şâir benim yakından tanıdığım biri de olduğu için fenâ hâlde canımı sıkdı.
Mesele şu:
“Samanyolu tv” diye bir kanal var. Orada “İki Dünyâ Arasında” adlı bir dizi yayınlanıyor.
Bu dizinin 78. bölümünde hikâyenin kahramânı olan erkek sevgilisi için yazdığı ve “GeriGelen Mektup” adını taşıyan uzun bir şiiri okuyor.
Fakat burada maalesef iki problem var:
Birincisi, bu şiirin, o dizi oyuncusu, daha doğrusu senarist tarafından yazılmamış olması.
“Geri Gelen Mektup” Babam Atsız’ın en sevilen şiirlerinden biridir!
Başkasına âid bir edebiyat eserini aşırıp kendininmiş gibi göstermeye “intihâl” yâhut “plagiat” derler ki büyük bir ahlâksızlık sayılır. Üstelik cezâ hukukunda müeyyidesi de vardır.
Ayrıca böyle bir eseri te’lîf hakkı ödemeksizin alıp kullanmak da suçdur ve onun da ayriyeten cezâsı vardır!
“Samanyolu tv” bu iki suçun kendisine kaça mâlolacağını yakında avukatım dâvâyı açıp sonuçlandırınca öğrenecekdir.
İkinci problem ise yine terbiyesizlik ve haddini bilmezliğin yanısıra cehâlet de ihtivâ ediyor.
“Geri Gelen Mektup”un bir dörtlüğü şöyledir:
“Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...”
İntihâlci ahlâksız burada hızını alamayarak bir de ikinci mısraı değiştirmiş ve şu ibiş şekle sokmuş:
“Ay yüzüne hayrân olup yanına sokulmak için yerlerde sürünse...”
Elinin körü, Odun Kafalı!
Bir kere bu şiir aruzladır.
“Mef’ûli mefâîlü mefâîlü felûlün” veznindedir.
Sen sâdece mısraı berbâd etmekle kalma, üstelik veznin de içine et ve sonra utanmadan bütün şiirin üzerine yat!!!
Bu haltı neden yemiş olabileceklerini sorduğum bir arkadaş dedi ki “Bunlar dindargeçinen bir alay sahtekârdır. Oradaki ‘secde etmek’ sözü hassâsiyetlerine dokunmuşolabilir.”
Kendimi tutamayıp güldüm.
Yâni bizâtihî hırsızlık etmek dînî hassâsiyetlerine dokunmuyor ama çalıntı malın bir parçasından rahatsız oluyorlar!
Bu da zâhir yeni moda bir ahlâk anlayışı...
Sakâleti de cabası!
“Ay yüzüne hayrân olup yanına sokulmak için yerlerde sürünse...”
Pek kısa olmuş, bâri “dört ayak üzeri usul usul yerlerde sürünerek çaktırmadan yanınayaklaşsa” falan deseymişsiniz de daha mufassal ve herkesin anlayabileceği bir ifâde olsaymış!
Bunun hesâbını o hırsızlardan, o ahlâksızlardan soracağım!
Biraz canları yansın ki bir daha köpeksiz köy bulduk sanarak değneksiz gezmeğe yeltenmesinler!
İki gün tâtil yap, sonra döner dönmez birtakım herzevekillerle uğraş!