Size bir îtirafda bulunayım ama aramızda kalması şartıyla: Bayağı özlemişim...
Hiç ummazdım oysa...
Kimi yâhut neyi derseniz artık o kadarını da kendiniz keşfedin; lütfen herşeyi benden beklemeyin!
Aslında sâdece üç günlüğüne izin almışdım ama ansızın bâzı problemlerin başgöstermesi yüzünden sekiz güne çıkdı, neyse...
Bu arada yazılarımdan böylesine ânî olarak mahrum kalan dayanıksız bünyelerin durumu kaldıramaması sonucu kitlevî birkaç intihar vak’asının cereyân etmiş olması da hiç şübhesiz te’essürümü mûcib olmakla berâber bunu kaderin acı bir cilvesi olarak sîneye çekmekden gayrı çâremiz olmadığını düşünüyorum.
Cenâb-ı Hakk geride kalanlara sabır ihsân eylesin, âmîn...
Benim, bana muvakkaten emânet edilmiş bulunan bu sütundan, dolayısıyla siz okuyucularımdan uzak kaldığım günler boyunca çok sayıda önemli olaylar cereyân etdi. Aslında hepsi ivedilikle ele alınması gereken konulardı ama araya kesinti girince ipin ucunu tekrar yakalamak fevkalâde zor oluyor. O bakımdan bir tercihde bulunmak lâzım.
En iyisi en önemli konudan başlamak...
Yâni kendimden...
En önemli konu olarak kendimi görmemi garipseyen değerli okuyucularıma ise durumu bir anekdotla îzâh edeyim:
Büyük İtalyan Yazarı Gabriele D’Anunzio (1863-1938) bir gün yolda giderken tanıdığı bir hanımla karşılaşır, selâmlaşır ve ayaküstü sohbete başlarlar. Sohbet dediysem aslında bir monolog, zîrâ epeyi konuşkan bir zât olan D’Anunzio kadına laf bırakmaksızın şelâle gibi anlatmaktadır... İşte hangi piyesini bitirmiş, hangi romanının bilmemkaçıncı basımı tamamlanmış, hangi şiire başlamış, hangi gazete ondan yazı istemiş falan da filan... Böyle uzunca süre anlatdıkdan sonra birden uyanıp demiş ki “Signora, özür dilerim; demindenberi mütemâdiyen kendimden bahsediyorum, ne saygısızlık bu benimkisi!Birazda sizden bahsedelim: Son kısa hikâyemi okudunuz mu?”
Demek istediğim, sanatkârlar genellikle kendilerini kâinâtın merkezi olarak görme eğilimindedirler.
Hazır açılmışken; Gabriele D’Anunzio gerçekden çok önemli bir İtalyan yazarıdır. Romanları, şiirleri, sahne eserleri, gazeteciliği ile meşhur olduğu kadar büyük bir askerî kahramandır da. Birinci Cihan Harbi’nde büyük yararlıkları görülmüşdür. Bir sürü liyâkat ve cesâret madalyasının da sâhibidir.
Aynı zamanda kalburüstü bir faşist ve Mussolini’nin yakın arkadaşlarındandır.
Yâni iyi yazar olmak için ille de solcu olmak gerekmez!
Bu cümleyi de bizdeki kendini solcu sanan birtakım odun kafalı yurddaşlarım için ekledim.
Kendime dönecek olursam; dediğim gibi sütûnuma avdet etmekden ve okuyucularımla tekrar buluşmakdan sürur duyuyorum. Bu defâ nedense pek bir tuhaf geldi kısa ayrılık.
Acabâ yaşlanıyor muyuz neyiz?
Gelin, yaşlanmak üzerine bir mülâhazayla bitirelim bu yazıyı:
“Bir ömür boyunca kaç hayat yaşanır?
Bir insan günde kaç kez ölebilir?
Juliette acabâ bu gece hangi balkondadır?
“Mutlu son” dersem aldanmayın!
Vurgu “son”dadır...”