Carnegie Vakfı’ndan Aron Lund’un yazdığına göre Suriye silahlı muhalefetinin farklı grupları 11-12 Eylül’de İstanbul’da buluşmuş ve BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura’nın ateşkes planını konuşmuş. Yoğun müzakerelerin ardından da 29 örgüt, her ne kadar bazıları daha sonra reddetse de, 15 Eylül’de 12 maddelik bir açıklamayla Güvenlik Konseyi tarafından da benimsenmiş olan bu “planı” hangi şartlar altında kabul edeceğini duyurmuş.
Toplantıya kimlerin katıldığı ve açıklamanın tam metni Carnegie’nin web sayfasında mevcut. Ancak açıklamanın en can alıcı noktası imzacı grupların Cenevre mutabakatından söz etmeleri ve siyasi çözümün kendileri açısından hangi şartlar altında mümkün olduğunu belirtmeleri. Yani aslında geçiş dönemi içeren siyasi çözüme yatkın olduklarını vurgulamaları. Esad’ın yetkilerinin de geçiş otoritesi tarafından üstlenilmesi gerektiğini söylemeleri ama “Esad ille de gidecek” dememeleri.
***
Bundan sonra yapılması gereken üçüncü tarafların Suriye muhalefetinin açıklamasını ciddiye alması ve diplomatik inisiyatifi başlatması. Böylesi bir inisiyatif için en doğal ve doğru aday Amerika’dır. Ağırlığı ve gücüyle bu açıklamadan ve Rusya’nın Suriye’deki varlığının yaratacağı sorunlardan hareketle Suriye sorununa çözüm bulunması için tarafları ateşkese çağırabilir. 17 Ağustos’ta BM Güvenlik Konseyi tarafından başkanlık açıklamasıyla desteklenen ateşkes çağrısını Rusya’ya hatırlatabilir.
Aksi takdirde Suriye sorunu çok daha içinden çıkılmaz hale gelecek, bütün bölgeyi kapsayan bir yangına dönüşebilecektir. Her şeyden önce Ukrayna’da istediğini alan ve yaptıran Rusya ilk defa yakın çevresinin dışında bir soruna müdahil olmanın, üstelik de bu müdahalesi aracılığıyla süper güç olduğunu hissetmenin toplumsal hazzını yaşamaktadır. Hazzın yarattığı hezeyan halleri rasyonel karar verme süreçlerini zorladığı için dünya siyasetinde her zaman risk oluşturur, tolerans sınırları gereksiz yere zorlanır.
BM Genel Kurulu açılış toplantıları sırasında başlatılan bu operasyonların “başarısının” verdiği cesaret Rusya Federasyonu liderliğini kaçınılmaz olarak daha fazlasını talep etmeye, istediği düzen ve dengeyi sadece Suriye’de değil Ortadoğu’da da kurmaya sevk edebilecektir. Çatışmanın dinamiği bölgedeki ittifakların yeniden oluşmasına, hassas dengelerin sarsılmasına neden olabilecektir. Moskova şimdiden Tahran, Bağdat, Şam aksında önemli atılımlarda bulunmuş, bilinen dengeleri sarsmış, bazılarını da güçlendirmiştir.
***
IŞİD’e karşı verilecek mücadelenin uzun soluklu ve pek çok bölge ülkesi açısından hayati olduğu düşünüldüğünde, Rusya’nın bu bölgedeki varlığının kalıcı olacağını, müttefikleriyle olan ilişkilerinin stratejik ortaklık niteliğine bürüneceğini söylemek kehanet olmaz. Bu ortaklık platformuna PKK/PYD’nin de bir biçimde katılmaması mucize olur. Eminim ki Rusya Türkiye’yi şimdilik çok kızdırmadan hasımlarıyla da işbirliği yapmanın yollarını arayacaktır.
Bu ve daha pek çok nedenden dolayı Ankara’nın Washington’a 15 Eylül açıklamasını hatırlatması, Suriye sorununun çözümü için çok geç olmadan bölgesel inisiyatifler geliştirmesi, bu inisiyatiflerden aldığı güçle farklı çıkar ve beklentileri olan büyük devletleri harekete geçirmeyi denemesi gerekmektedir. Rusya’nın güya IŞİD’e karşı gerçekleştirdiği operasyonlar zamanın çok kıymetli olduğunu bize göstermektedir. Rusya-Türkiye ilişkileri de zarar görmeden Suriye için bir şeyler yapmak şarttır...