Ağızlarını her açtıklarında Atatürk'ün mirasına sahip çıkıyorlar.
Ancak ne izledikleri siyasetin ne yaşam tarzlarının ne de gittikleri yolun Atatürk ile ilgisi yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni CHP'lilerin içine düştüğü bu duruma "Halkçılık maskesinin arkasından Avrupa başkentlerinde halkın paralarıyla keyif çatan gösteriş müptelası bir elitizm çıktı." Diye tepki gösterdi.
Merhum CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kızı Aslı Baykal, X hesabından "CHP yöneticilerinin gösterişe düşkün olduğu su götürmez bir gerçek" diye yazdı.
Peki ben bunları niye yazdım?
Afyonkarahisar'da Büyük Zafer'in 102'inci yıl dönümü kutlamaları töreninde CHP'li Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal, ortalığı ayağa kaldırıp, kriz çıkardı...
"Bana nasıl plastik sandalye koyarsınız" diyerek valiliğin protokol ekibini fırçaladı. Atatürk'ün tam da o topraklarda kayaların üstünde uyuduğunu, taşların üstünde oturup, savaş yönettiğini unutmuş olmalı... Şimdi burada makama saygı gereği "Köksal'a da deri koltuk verilmeliydi" demek mümkün, ancak önemli bir ayrıntı var.
Plastik sandalyeleri getirenler valilik değil belediye ekibi...
Yani Köksal kızacaksa kendi ekibine neden bana plastik sandalye getirdiniz diye kızmalıydı.
O ne yaptı; tören alanında gerilim çıkardı.
Yetmedi, protesto için de Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliğindeki törene katılmadı. Yani şehitlere bir duayı çok gördü...
Oysa törende kriz çıkarmak, kameraların önünde şov yapmak yerine plastik sandalyede oturabilir hatta "benim yerim halkın yanı" deyip vatandaşın yanına da gidebilirdi. Ya da biraz dişini sıkıp tören bittikten sonra kendi ekibine neden bana plastik sandalye getirdiniz diye hesap sorabilirdi... Neyse umarız bundan sonra törenlerde Köksal'a deri koltuk getirilir de böyle tatsız hadiseler yaşanmaz...
ANADOLU KAPISI
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez." İfadesi her daim aklımızda olmalı... Bu yüzden siyasi meseleleri ayrı, millet, devlet, memleket meselelerini ayrı değerlendirmek gerekiyor.
Atatürk'ün "Mesele vatansa gerisi teferruattır" anlayışını yüreğimize bir nakış gibi işlemeliyiz... Zira 953 yıl önce Ahlat'tan Malazgirt'e akın eden tarihimizin en kutlu zaferiyle Anadolu Kapılarını bize açan atalarımızın izinden gideceksek, Anadolu kapısını yüzümüze çarpmak isteyenlerin ne kadar çok olduğunu da unutmamalıyız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Etnik köken üzerinden bizi bölmeye çalıştılar, mezhep, meşrep üzerinden bizi ayırmak istediler. Siyasi görüş farklılıkları üzerinden nifak çıkarmaya kalkıştılar. Bölücü terör örgütü eliyle aramıza nefret duvarları örmeye kalktılar. Daha bunun gibi nice hain ve kalleş oyunla kardeşliğimizi dinamitlemek, bizi kolay yutulur lokma hâline getirmek istediler." Uyarısı tehlikenin her daim sürdüğünü gösteriyor.
28 Mayıs seçimi bu açıdan beni umutlandırıyor. Zira millet siyasetin çok önemli bir tespiti olan "kaynamayan tencere iktidar devirir" söylemini elinin tersiyle itti o gün...
Erdoğan, milletin o gün açtığı kredinin ne kadar kıymetli olduğunu en iyi bilen isim. Ancak "benim bir davam var" diyen herkesin de Erdoğan'ın çalışkanlığı, özverisi ve mücadelesini iyi okuması akıl ve alın teri dökmeye devam etmesi gerekiyor.
Çünkü ancak bu çaba ve mücadele "Anadolu Kapısı"nı suratımıza kapatmak isteyenleri engelleyecektir.
ABD GÜNAH MI ÇIKARIYOR?
Aklımda bugünlerde "Hangi Amerika ile mücadele ediyoruz?" Sorusu var. Zira ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Politiko Dergisi'ne konuştu. "
Türkiye'nin vazgeçilmez bir ortak olduğunu bilen iyi niyetli insanların varlığına" dikkati çeken Flake, "Dünya barış içindeyken Türkiye sadece coğrafi olarak önemli bir konumda ama dünya bir çalkantı içindeyse Türkiye o zaman çok daha önemli." İfadesini kullandı. Üstüne 15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında ABD'nin Erdoğan'ı aramak ve Türkiye'yi desteklemek konusunda geç kaldığını söyledi. Rusya Lideri Putin'in verdiği desteğe dikkat çekti. Ne ilginçtir aynı süreçte ABD cephesinden Akkuyu Nükleer Güç Santrali örneğiyle Rusya'nın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesinden duyulan rahatsızlık dile getirildi.
Burada dikkat çekici olan Suriye'de Rusya ile bir yıl sonra yeniden ortak devriyelere çıkıyor olmamızdı... Neler oluyor sorusuna cevap ararken, ABD'NİN DEAŞ'a karşı Uluslararası Koalisyon'un Irak ve Suriye Komutanı Albay Kevin Leahy ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani'nin buluştuğunu öğrendik. Yani ABD "ben hala bölgedeyim" mesajı verdi. Peki biz hangi ABD ile mücadele ediyoruz.
ABD Elçisi Flake, "Türkiye vazgeçilmez bir ortak" derken, aslında ABD'deki müesses nizama da mesaj gönderip, "Günah çıkarın ve uzlaşın" mı diyor?
Ve tabii daha da önemlisi kimin adına bunları söylüyor?
Zira eş zamanlı olarak, Pentagon, Irak'taki Kalkınma Yolu, terörle mücadele mutabakatlarının altını mı oymaya çalışıyor?
Sorusu ortada duruyor...
Sorunun cevabı ne olursa olsun bizim her şartta çok güçlü olmamız gerekiyor. Zira Türkiye güçlendikçe ülkemize dair hesap yapanlar eski ajandalarını güncellemek, yazdıkları senaryolardan geri adım atmak zorunda kalıyor.