Atatürk 1932 yılında hükümeti denetlemeye karar vermişti. Yakınlarına, "Bu adamı çok başı boş bıraktık... Bir göz atalım hele, ne olup bitiyor görelim" dediği kulaktan kulağa fısıldanıyordu. "Bu adam", İsmet Paşa'ydı. Onu sever miydi sevmez miydi; güvenir miydi güvenmez miydi bunu kimse somut bir biçimde bugüne kadar açıklayamadı. Kimine göre İsmet Paşa'ya güvenirdi; onun Çankaya'da gözü olmadığını biliyordu... En azından o yaşadığı sürece! Kimine göreyse de İnönü'yü görevden alması, Ankara'dan uzaklaştırması hem dışta hem de içte çalkantılara yol açabilirdi. Cumhuriyet emekleme döneminden yeni çıkıyordu; ortalığı karıştırmanın anlamı yoktu.
Atatürk'ün bu denetleme girişiminin nasıl başladığını Yakup Kadri Karaosmanoğlu şöyle anlatmıştı:
"Epeyce tenhaydı sofra o gece. Hepi topu dokuz on kişiydik. Atatürk'ün yanında Afet Hanım (Afet İnan) öbür yanındaysa eşim oturuyordu. Karımla benim aramda da Atatürk'ün meclislerinde ilk kez gördüğümüz Ekonomi Bakanı (İktisat Vekili) Mustafa Şeref yer almıştı. Hemen her gece sofrada olan Nuri Conker ve Kılıç Ali vardı. Gene ilk kez sofraya davet edilen Konya Milletvekili Hamdi, Nuri Conker'in solunda oturuyordu.
"Mustafa Şeref tedavi olmak için Avrupa'ya gidecekti; onun için Atatürk'e veda etmek istemişti. Bu yüzden çağrılmıştı sofraya... Atatürk her zaman olduğunca anılarını anlatıyor, bir iki fıkra 'patlatıyordu'!.
"Ancak yemeğin sonlarına doğru ne olmuşsa olmuş, Atatürk sert bir sesle Mustafa Şeref'e 'Biz yanımızda çalışanları o görevlere pek fazla düşünmeden, araştırmadan getiririz. Benim yanımda görev yapan ve çok güvendiğim iki üç kişinin bu güvene layık olmadıklarını yıllar sonra anlayabildim... Örneğin Mustafa Şeref Bey, sizin yanınızda çalışan bir Sanayi Genel Müdürü varmış. Nasıl bilirsiniz onu?'
"Dürüst, çalışkan ve değerli bir arkadaşımızdır efendim."
"Bunun üzerine Atatürk kıpkırmızı kesildi ve o güne kadar görmediğim bir öfkeyle elini masaya vurdu, Mustafa Şeref Beyi azarlamaya başladı. Adamın yüzü önce kıpkırmızı kesildi sonra da mosmor!
" 'O sizin dürüst ve değerli arkadaşınız, ülkenin iktisadi ve sınai gelişmesini baltalamaktan başka bir şey bilmeyen bir adamdır. Bizim 250 bin lira sermayeyle kurulmuş, bugün üç dört milyon liralık bir kuruma dönüşmüş ulusal bir bankamız var! İşte bu banka, sizin bakanlığınıza, bir kağıt fabrikası kurmak için ruhsat almak amacıyla başvuruyor ve sizin değerli arkadaşınız, nedendir bilmem, bin türlü güçlük çıkarıyor. Başvuruda yasalara aykırı hiçbir şey yok; ben oturdum ve satır satır inceledim. Arkadaşınız kötü niyetle hareket etmiştir, bazı olumsuz çevrelerin isteği üzerine işi yokuşa sürmektedir...
"Atatürk ne kadar konuştu bilmiyorum ama 'olumsuz çevreler' derken öteden beri İş Bankası'nın girişimlerini denetim altına almaya çalıştığını, yönetim kuruluna atanan kişileri veto etmeye bile kalkıştığını duyduğum İsmet Paşa'dan söz ettiğini anlamamak mümkün değildi!"
(Yarın: Başbakan sofraya bir türlü gelmiyor....)