15 Kasım 2012'de"Selefi Kemalizm, ılımlı Atatürkçülük" başlıklı bir yazı yazmışım. Yazı şöyle bitiyor:"Bugün asıl tartışmamız gereken, birlikte yaşamak için ihtiyacımız olan şeyin ne olduğudur. Birlikte yaşamanın asgari müşterekini 'ılımlı Atatürkçülük'te mi bulacağız? Selefi Kemalizm katı bir ideoloji olarak kitleselleşemeyecek ama biz seyreltilmiş bir Atatürkçülüğü 'devletin başat ideolojik aygıtı' olarak 2071 hedefleri arasında muhafaza mı edeceğiz?"
Bugün buradan başlayabiliriz belki; son günlerin moda tartışmasının izini sürmek için elverişli bir yer.
Evvela şu tespiti yapalım; bu, ne Ak Parti için ne de ekmeğimiz elimizden alınıyor diye telaşa düşen Atatürkçülük tüccarları için yeni bir tartışmadır. Aktüel tartışmaya zemin olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının benzerleri daha önce de yapılmıştır. Yukarıda sözünü ettiğim yazı da benzer bir gündemin içinde yazılmıştı.
Peki Ak Parti ne yapmaya çalışmaktadır? 2019'da zoru görmüş (ki bu kendi eliyle hazırladığı bir zordur ve Ak Parti'den başka hiçbir partinin hali hazırda yüzde 50+1'i görmesi mümkün gözükmemektedir) ve Atatürkçülerden de oy alayım diye mi bakmaktadır meseleye?
Bir siyasi parti için gayet meşru olmakla birlikte amacın bu olduğunu söylemek çok mümkün gözükmüyor? Zira Türkiye'de ideolojik oy verme davranışı en keskin sınırlarına kadar çekilmiştir. Bugün CHP'ye oy veren kesim AK Parti ve Erdoğan'a kolay kolay oy verebilecek bir kitle değildir. CHP'den oy almıştır AK Parti, evet. Ama alabildiği kadarı için Atatürkçülük söylemine ihtiyacı yoktur.
Peki nedir? 2019'la hiç mi alakası yoktur? Siyaset ve siyasi partiler söz konusuysa her şey seçimlerle de ilgilidir ama buradaki dolaylı bir ilgidir bana kalırsa.
Ak Parti, FETÖ ve PKK ile mücadelede ana muhalefetin destek değil köstek olduğu hatta açık konuşalım Erdoğan'dan kurtulmak için bu yapılardan medet umduğu ve bunu ülkeyi kaosa sürükleme, demokrasiyi askıya alma pahasına sürdürdüğü bir vasatta dirençli bir tutum sergiledi.Millet bu mücadelede Erdoğan'ın arkasında durdu. Çünkü ülkenin ve özgürlüklerinin tehdit altında olduğunu idrak etti.
Siyaset dediğimiz yekun partilerin yönetim kadrolarından ibaret değil kuşkusuz. Bunun bir de seçmen tabanı var ve bu süreç içinde CHP tabanı, partilerinden vazgeçmemekle birlikte FETÖ söyleminin bu denli sahiplenilmesinden (ki bazı partililer sırf bu yüzden ve bunu açıkça ifade ederek CHP'den ayrıldı) ve CHP'nin HDP'lileşmesinden şikayetçi oldu. Bu radikal savruluşlara rağmen parti tabanında oynama meydana gelmedi. Çünkü CHP özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte siyaseti toplumsal kutuplaştırmanın bir aracı olarak kullandı. Sadece rakibini değil siyaseti de yadsıyan bir üslup takındı. Meclis'i boykot etmekten sokak eylemlerini desteklemeye ve tüm partilileri Erdoğan'a faşist demeye davet etmeye kadar toplumdaki sinir uçlarına dokunacak denli kışkırtıcı, kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı bir yaklaşım sergiledi.
Erdoğan'ın yaptığı aslında bu tavrı açığa düşürmek.
CHP'nin kutuplaşmanın aracı haline getirdiği ne varsa elinden almak ve siyaseti asli yerine oturtmak.
Yoksa kimsenin Kemalizm sopasıyla yediği dayakları unuttuğu falan yok. Ak Parti kurumsal olarak da Kemalizm mağduru bir parti. Seçmen kitlesi keza öyle.
Atatürkçülüğü kavga sebebi olmaktan çıkarmak Mustafa Kemal'in materyalizmi, Meclis kürsüsünde yaptığı "Bizim gökten indiği iddia edilen kitaplarla işimiz olmaz" mealindeki sözleri ortadan kalkmıyor.
Ayrıca Atatürkçülüğü kavga sebebi olmaktan çıkartacağız bir kesim Atatürkçülüğün yeni sürümleri dayatılacaksa, "Dokuzu beş geçe köpek bile hazır ola geçti sen niye arabadan inmiyorsun" baskıları artacaksa burada yanlış bir şey var demektir.
Normalleşeceksek hep beraber normalleşelim lütfen.