Cumhuriyetin ilanı ile beraber, devlete yeni bir siyasal kozmos arandı. Savaşlardan çıkmış, işgaller yaşamış, iç muhalefet ve iç ayaklanmalardan geçmiş bir devlet kuruldu. Bu devlet Birinci Meclistir. Mustafa Kemal, Cumhuriyeti ilan ederek bu siyasal kaostan çıkışı amaçlıyordu. Devlete yeni siyasal anlamın peşindeydi. Siyasal kaos, siyasal kozmos ile aşılacaktı. Batının dünya hegemonyasına katılma, orada kabul edilme ve oradan ihraç edilen değerlerle bu siyasal kozmos inşa edildi.
Siyasal kozmosta Osmanlı din anlayışı reddedildi. Devlet, artık nizamı âlem değildi. Nizamı Âlem anlamını da realitesini de kaybetmişti. Sadece nizam olarak ayakta kalma sorunu ile yüz yüzeydi. Bunu aşmak için de Batı egemen düzeni içinde konumlanan bir siyasal düzen inşa edildi. Burada devlet adamlarının ve devlet kurumlarının seküler olmasına özen gösterdi.
Ancak bu seküler politik girişim, hiçbir zaman topluma ayrı bir din önermedi. Halktan beklenen bu siyasete itaat etmekti. İslam gündelik hayat içinde sessizliğe ve itaate çağrılırken alternatif din icadına gidilmedi. Üretilen ritüeller sadece ulus devlet kozmosu içindi. Bütün dönemin Batı ulus devletleri de öyleydi. Devlet alanıyla sınırlıydı. Kaymakamlar ve valiler de devletin bu kozmos halini temsil ediyordu.
Hilmi Yavuz, ilginç bir anekdot paylaşıyor! Babası kaymakam. Cumhuriyet Bayramında papyonu ve fötr şapkası ile törene katılıyor. Eve dönünce de bunları özenle çıkarıp asıyor, başına takke koyuyor. Üstüne de geniş elbise geçiriyor. Bir üst devlet memuru siyasal alanda seküler, ama kendi yaşama alanında da din ile yaşamaya devam ediyor.
Bütün bunlar, bugün toplum düzeyinde sekülerlik ile din icadına yönelenlerden ciddi bir farklılaşmayı anlatıyor. Çünkü Atatürk hiçbir zaman millete İslam'a alternatif bir din önermedi. Sadece devleti Batı egemen kudreti ile yaşanan kaoslardan sonra yeni bir "nizamla" yaşatmak istiyordu.
Bugün daha farklı bir olguyla yüz yüzeyiz. Toplumun gündelik hayatında İslam'a alternatif bir "seküler din" imalatı var. Bu da Atatürk etrafında üretiliyor. Atatürk'ün devletle sınırladığı laiklik ritüellerini sivil alana taşıyorlar. Yine Atatürk'ü keyfince yorumlayarak kutsal varlığa çeviriyorlar. Bu kutsallaşma ile beraber kutsal mekanlar, kutsal günler, kutsal nesneler ortaya çıkıyor. Mesela Atatürk siluetinin görüldüğü iddia edilen yer, anıtkabir, Atatürk'ün kaldığı saraylarla kutsallık ilişkisi kuruluyor. Kutsal anlam yükleniyor. Yine Cumhuriyetin ilan günü, 19 Mayıs günü ve 23 Nisan günü gibi zamanlar kutsallaştırılıyor yeniden. Kutsal zaman üretiliyor. Buna bir de kutsal nesneleştirme eşlik ediyor. Dağ, Atatürk heykelleri( önünde secde etme v etrafında dönme)...
Artık sivil alanda, Atatürk aşırı yorumlanarak "seküler din" icat ediliyor. Son yazımda da belirttiğim gibi, İslam'dan tamamen kopan şahıslar ve çevreler kendilerine yeni bir maneviyat inşa ediyorlar. Bu maneviyatla kolektif kozmos kuruyorlar.
Problem olan, bu arayışın devletle özdeşleşen Atatürk figürü üzerinden yapılarak devletin resmi ideolojisi imiş gibi sunulması. Yarın CHP gibi sekülerliği toplumsal kozmos için de merkeze alan bir siyaset iktidar olursa, bunu yapmaktan da çekinmez. İşte asıl o zaman kıyamet kopar!
Türkiye, o kasvetli ve kaotik politik dönemleri geçmiştir. Nizam, yeniden daha geniş bir tahayyüle taşınmakta ve din ile de barışmaktadır. Laikçi muhalefet, Atatürk üzerinden giderek bu gelişmelere karşı muhalefet etmektedir. Atatürk'ü de bu gelişmelerle çatışarak yorumlamada ısrar etmektedirler.
Yapılacak olan, Atatürk'ün yeni döneme uygun yorumlanmasıdır. Cumhuriyetin de öyle yapılması gerekir. Nitekim son Cumhuriyet kutlamasında Erdoğan, açılış resepsiyonunu dua ile yaptı. Atatürk'e de dua edildi. Devlet, yeni siyasal kozmosa taşındı.