“Sakla samanı gelir zamanı”, “Her koyun kendi bacağından asılır”, “Damlaya damlaya göl olur”... Böylesine sıradan atasözlerini kim buldu, nasıl günümüze kadar geldi? Bu konudaki araştırmalarımı yoğunlaştırdım. Gördüm ki adamın varsa ve arkan sağlamsa sözünü 500 yıl yaşatıyorsun!
Geçen gün bir atasözü duydum ve irkildim. Son derece sıradan bir sözdü ve buna rağmen nasıl olup da yüzyıllarca öncesinden gelip günümüze ulaştığına hayret ettim. Ve bir düşünce kafamı kemirdi: Acaba atasözlerinde torpil mi yapılmıştı?
Başka bir açıklaması maalesef yok. Mesela “Her koyun kendi bacağından asılır” sözünü ele alalım. Böylesine sıradan, basit bir sözün günümüze gelmesi tuhaf değil mi? Her koyun kendi bacağından asılırmış... Ya ne olacaktı? Ben bugün “Her inek kendi kuyruğundan sorumludur” şeklinde bir laf etsem yemediğim dayak kalmaz!
“Horoz ölür gözü çöplükte kalır” gibi son derece anlamlı bir sözü üretmiş atalarımız neden seviyeyi düşürdü, neden sıradanlaştı? İşte sorulması gereken soru bu.
Belki sıkıntılı bir dönemdi, belki de atasözlük malzeme çıkmıyordu, bilemiyorum. Ama “Damlaya damlaya göl olur”, “Sakla samanı gelir zamanı” gibi atasözlerinin doğal yollarla günümüze ulaştığını iddia etmek dünyanın düz olduğunu iddia etmektir. Bu sözlerin sahipleri belki de baskıyla, şiddetle ya da ricayla, araya adam sokarak vecizelerini (!) bugünlere kadar taşıdı. Aşağıda 1217 Ağustos’unda Konya’da yaşanmış bir diyalog var. Sanırım durumu özetliyor:
-Hocam sana zahmet şunu ileriki nesillere aktarır mısın?
-Ama üstat, bu laf çok da ahım şahım bi laf değil ki.
-Lütfen diyorum. Bunu benim için yap.
-Fakat...
-Allah’ın adını verdim.
-Pekala.
Demek ki adamın varsa arkan sağlamsa vasat bir sözü 500 yıl yaşatabiliyorsun. Gerçekten yazık.
Ben de birtakım denemeler yaptım. Mükemmel değiller elbette ama bugün atasözü diye bağrımıza bastığımız pek çok cümleden çok daha çarpıcı oldukları kesin...
Tıklaya tıklaya hit olur: Az diye üzülmemek, ümitsizliğe düşmemek anlamına gelen son derece çarpıcı bir söz. Her tık bir hit demektir ve tık arttıkça hit de artar. Önümüzdeki 50 yıl yeterince yaygınlaşırsa bin sene boyunca rahatlıkla kullanılabilir.
Yemek alır, gözü açık büfede kalır: İnsanın doyumsuzluğu üzerine, hakkında saatlerce konuşulacak enfes bir söz dizisi. Açık büfeden yemek alırken tabağı tepeleme doldurduğu halde gözü doymayan ve alamadıklarına içi giden biz insanları anlatıyor. En az 200 yıl gideri var.
LABORATUVARA GİTTİM, KOVULDUM
Şimdi gelin bir atasözünü derinlemesine irdeleyelim. “Sakla samanı gelir zamanı.” Hakikaten de üzücü bir vasatlık söz konusu. Kafiye yapılmaya çalışılmış ama seçilen örneğin saman olması inandırıcılığı zayıflatmış. Çıkan mana da tatmin etmiyor.
Acaba bu atasözünde benim göremediğim bir şeyler mi var, bir tür Da Vinci şifresi mi barındıyor içinde diye düşünüp araştırmalarımı yoğunlaştırdım. Konsantre çalışabilmek için bir haftalığına kapanacağım laboratuvara gittim ve rahatsız edilmek istemediğimi güvenliğe bildirdim. Güvenlik beni tanımadığını ve derhal orayı terk etmemi söyleyince tekrardan eve dönüp odama kapandım.
Çıkardığım sonuçlar beni şaşırtsa da tam olarak tatmin etmedi. Acaba atalarımız bu atasözünde hangi derin anlamları saklamıştı? Cümleyi farklı şekillerde böldüm:
“Sakla samanı gelir zamanı” Samana gelebilecek muhtemel zama karşı bir uyarı olabilir.
“Saklasam anı, gelir zamanı.” Anılarımı biriktirsem ileride roman yazarım şeklinde bir düşünce olabilir.
Görüldüğü gibi ne kadar mana çıkarmaya çalışsak da çıkaramadık.
Dilerseniz bu noktada tarihçi Feridun Düzağaç’ın “Atasözleri ve Deyimler Nasıl Doğdu, Büyüdü ve Serpildi” kitabından bir alıntıyla devam edelim. Bir atasözünün hangi ayak oyunlarıyla parlatıldığını, çıkış noktasının ne kadar zayıf olduğunu anlatan harikulade bir anekdot:
Zamanın birinde elindeki samanları hoyratça kullanan, har vurup harman savuran bir beyzade yaşarmış. Ailesi zengin olduğundan mütevellit şımarıklıkta had hudut tanımayan küçük beyimiz samanlarına sahip çıkmazmış. Her fırsatta bir top samanı alıp rüzgarda savurmaya bayılırmış. Bunu yaparken bir de kahkaha atarmış. Ailesi kara kara düşünür olmuş. Bu çocuk neden böyleymiş. Acaba kime çekmişmiş. Lalasına haber edip onu bir hizaya çekmesini istemişler. Lala beyzadeyi karşısına almış.
-Naber?
-İyilik lala, senden?
-Ben de iyiyim hamdolsun.
-Hayırdır lala?
-Samanları israf ediyorsun.
-Ama inanılmaz miktarda samanımız var, ne fark eder ki?
-Bak onun için fark etti.
-Ne?
-Boşver... Çok fazla samanın var fakat bir gün tek bir çöpüne ihtiyacın olabilir, bunu unutma.
-Hey Allah’ım yaa, samana ihtiyacım olabilirmiş. Şu yaptığımız muhabbetten utanmıyorsun değil mi lala? Seviye yerlerde.
-Sakla samanı gelir zamanı.
-Vaaauuvvv!.. Müthiş bir söz bu. Daha önce çalışmış mıydın, yoksa şu an mı aklına geldi?
-Yemin ederim şu an buldum. Spontane gelişti. Bir anda çıktı. Çok iyi oldu, çok da güzel oldu. Ben buldum, benim sözüm bu.
-Problemlisin sen lala.
İşte ortam bu. Hakikaten de insanın tüyleri ürperiyor. Ben inanıyorum ki insanlar sağduyulu davranıp kötüyü iyiden ayırdığı zaman dünya çok daha güzel bir yer olacak. Savaşlar bitecek, açlık yok olacak, küresel ısınma duracak ve ıslak hamburger fiyatları makul seviyelere inecek.
https://twitter.com/beyinsiz_adam