Geçen hafta Times Higher Education’ın (THS) her yıl yaptığı dünya üniversite sıralamasının 11. olan 2014-2015 sıralaması yayınlandı.
Sıralamalar hakkında yazı yazarken, bir uyarı yapmak gerekiyor.
Sıralamalar, sadece bizde değil, bütün dünyada büyük bir yankı buluyor. Büyük bir yankı bulduğu için de yanlış yorumlamalardan kaçınmak için dikkatli olmak gerekiyor. Yükseköğretim alanında çalışan idareci, akademisyen ve uzmanlar da bütün eleştirilerine rağmen, sıralamalara kayıtsız kalamıyorlar. Sıralamalar, öğrencilerin tercihlerini de ciddi anlamda etkiliyor.
Hiçbir sıralama, üniversitelerin kalitesini bir bütün olarak yansıtmaz. Daha önemlisi, genel üniversite sıralamaları, bütün bölümlerin veya hocaların kalitesini aynı şekilde yansıtmaz. Sıralamada iyi olmayan bir üniversitede çok iyi araştırmacılar olabileceği gibi, tersi de olabilir.
Bununla birlikte, metodolojisi dikkate alınırsa şayet sıralamalar, özellikle de aynı veri seti yıllar içerisinde izlenerek, öğretici olabilir. THS sıralamasının metodolojisi son birkaç yıldır aynı. Dolayısıyla yıllar arasında kıyaslama yapmamıza izin veriyor. Eğitim, araştırma, bilgi transferi ve uluslararası görünüm alanlardaki 13 performans göstergesi kullanılıyor.
Geçen hafta yayınlanan sıralamalar da birçok açıdan öğretici. Özellikle de önceki yıllara göre değişen ve değişmeyenler açısından.
Sıralamanın en üstünde ufak tefek oynamalar olsa da pek bir değişiklik yok. ABD ve İngiltere üniversitelerinin ağırlığı devam ediyor. İlk 10’daki üniversitelerde sürpriz yok: California Teknoloji, Harvard, Oxford, Stanford, Cambridge, MIT, Princeton, UC-Berkeley, Imperial College London ve Yale.
Avustralya ile Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin temsili, genel olarak oldukça iyi olmaya devam ediyor. Sıralamanın çoğunu bu ülkelerdeki üniversiteler oluşturuyor.
Sıralamada Afrika’nın temsili hala çok düşük. Toplam 4 üniversite var. 1’i Fas, diğer 3’ü Güney Afrika’dan.
Güney Amerika ülkelerinin de temsili oldukça düşük. Brezilya 2, Şili 1, Kolombiya 1 üniversiteyle sıralamaya girmiş.
Sıralamanın bu yıl en dikkat çekici tarafı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Asya ülkelerindeki üniversitelerinin ağırlığının biraz daha artmış olması.
Bu yıl ilk 400’de Japonya’nın 12, Çin’in 11, Kore’nin 9, Tayvan’ın 6, Türkiye’nin 6, Hong Kong’un 6, Hindistan’ın 4, İsrail’in 3, Singapur’un 2, Rusya’nın 2, İran’ın 2, Tayland’ın 1, Makao’nun 1 üniversitesi var.
Japonya eskiden beri sıralamalarda iyi temsil ediliyor ama diğer Asya ülkelerinin üniversite sayısı gittikçe artıyor. Asya ülkeleri bilime gittikçe daha çok önem veriyor ve yatırımları artırıyor. Bunun meyvelerini şimdiden almaya başlamış durumdalar.
Bu çerçevede, Türkiye’nin son yıllardaki dünya üniversite sıralamalarındaki görünürlüğü gittikçe artıyor.
Geçen yıl da 4 üniversitesi THE sıralamasına giren Türkiye’nin bu yıl 6 üniversitesi ilk 400 sıralamasına girdi. Türkiye’den sıralamaya giren üniversiteler ve sıralamaları şu şekilde: ODTÜ (85), Boğaziçi (139), İTÜ (165), Sabancı (182), Bilkent (201-225), Koç (301-350). Bu vesileyle, mezunu olduğum ODTÜ başta olmak üzere bütün üniversitelerimizi tebrik ediyorum.
Bu başarıda, başta üniversitelerimizin öğretim üyeleri ve idarecileri olmak üzere, TÜBİTAK yoluyla son yıllarda yükseköğretime ve bilime büyük kaynak ayıran AK Parti hükümetleri ve Recep Tayyip Erdoğan ile yükseköğretim alanının normalleşmesini sağlayan ve böylece üniversitelerin asli işlerine odaklanmalarına yardımcı olan YÖK Başkanları Yusuf Ziya Özcan ve Gökhan Çetinsaya’nın katkısı var.
Kendisi de bir akademisyen olan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Kurban Bayramı vesilesiyle akademisyenlere zam yapılacağı müjdesini yenilemiş olması da hükümetin yükseköğretime ve bilime verdiği önemin bir göstergesi.
İlk 400 dünya üniversitesi sıralamasına Türkiye’nin sadece 6 üniversitesini yerleştirmiş olması, 2023 yılı hedefleri olan ve ilk 10 ekonomiden biri olmayı amaçlayan bir ülke için elbette ki yeterli değil. Dolayısıyla yükseköğretime ve bilime olan desteklerin daha da artırılması gerekiyor.
Bu vesileyle bütün okuyucularımın Kurban Bayramını kutlarım.