Liv Ullmann’ın Strindberg’in Miss Julie oyununu aslına sadık kalmadan beyazperdeye aktarması düşünülemezdi sanırım. İskandinav kültürünün en önemli klasiklerinden birine yönetmen sıfatıyla ihanet etmeyi aklından geçirmişse bile oyuncu tarafı onu engellemiştir. Strindberg’den iyisini yaparım demek İsveçli bir yaratıcı için fazlasıyla büyük bir iddia... Oyuna sadece Julie’nin öksüz çocukluğunu gösteren bir sahne eklemiş ki günümüz izleyicisi onun örselenmiş ruhunu ve o malikanedeki yalnızlığını anlasın...
Öte yandan Hollywood starlarıyla bir Strindberg uyarlaması yapmak da az buz iddia değil. Colin Farrell ve Jessica Chastain’in başrollerini paylaştığı bir Fröcken Julie şahsen izlemek için ilk tercihim olmazdı, izledikten sonra da bir tercih olmayacak. Kötü oynadıkları için mi? Film kötü olduğu için mi? Aksine oyuna aşina olmayanların hiç şikayet etmeyeceği bir yapım bu. Oyuncular için de cesaretleri ve becerileri yönünden kutlanası bir girişim. Benim şikayetim daha ziyade şuna:
Strindberg’in yazdığı dilde, o dili mükemmel yorumlayabilecek oyuncular ve oyunun geçtiği atmosferi yansıtma olanağı varken aslına sadık bir uyarlamayı İrlanda’ya taşımanın filmin ticari başarısını garantilemek dışında sanatsal bir yararı yok. Bir de Katolik İrlanda’da bir yaz dönümü gecesinde dans etmekle Protestan bir toplumda dans etmek arasında ciddi bir algı farkı oluşabilir...
Senin istediğin gibi bir filmi Alf Sjöberg 1951’de yaptı, döne döne izle ve bizi Jessica ile Colin’den ve filmin asıl yıldızı Samantha Morton’dan mahrum etme derseniz, haklısınız. Köpeğinin bir hizmetkarın köpeğinden hamile kalmasını ihanet sayıp düşük yaptırmaya çalışacak kadar mavi kanlı Julie’nin, babasının uşağıyla birlikte olmasındaki çelişkiyi hissettiriyor Chastain. Çocukluğundan beri tutkun olduğu bu kadını hayalini kurduğu oteli açmak için bir fırsat olarak gören Farrell ise birlikte kaçamayacaklarını anlayınca onu intihara yönlendiren ‘nezih’ uşakta biraz fazla ‘rol kesiyor’.
Peki İrlanda’da geçen, Amerikalı oyuncuların başrolü paylaştığı bu İsveç edebiyat klasiği uyarlaması ne menem bir şey? Sınıf ayrımının hala çok katı olduğu, üst sınıftan bir kadının alt sınıftan bir erkeği arzulayıp onunla birlikte olmasının o kadının ahlaken düşmesi anlamına geldiği bir dönemi yansıtmasında sorun yok. Sınıflararası bir ilişki sonucu kurulan aşk üçgeni ve bozulan hiyerarşiden çıkışın, soylu kadının onurunu kurtarmasının tek yolunun intihar olması, etkisini yitirmeden aktarılıyor.
Çevre temalı film çek, ödülü kazan
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Türkiye Çevre Koruma Vakfı (TÜÇEV), üniversiteli gençler arasında çevre farkındalığını artıracak önemli bir projeye imza atıyor. ‘Yeşil Ekran Üniversiteler Arası Kısa Film Yarışması’ başlıklı projede, Altı dakikayı geçmeyecek çevre temalı kısa filmler değerlendirilecek. Tüm üniversitelilerin katılabileceği etkinlikte öğrencilerden en az dört kişilik gruplar oluşturması isteniyor. Yarışmaya son başvuru tarihi 15 Şubat 2015. Birincinin 30 bin lira ile ödüllendirildiği yarışmada ikinciye 20, üçüncüye 10 bin TL verilecek. 8 kişi ise 5 bin TL mansiyon alacak. Bilgi için:
www.yesilekrankisafilm.com