Arkadaşlarımızdan biri dünki yazısında nakletmiş:
Mevlânâ bir gün mür’idleriyle dolaşırken ileride neş’eyle oynaşan köpekler peydâ olmuş. İçlerinden biri
„Ne kadar da güzel geçiniyorlar birbirleriyle...” deyince Mevlânâ gülümsemiş, „Ortalarına bir kemik at da gör bakalım, neler olur!”
Bence Mevlânâ haltetmiş.
Köpeklerle insanları karıştırmış.
Köpekler onun sandığı kadar aşağılık yaratıklar değildirler. Tam tersine pek çok iyi ve güzel huyları vardır. Aralarına bir kemik atılsaydı muhtemelen biraz itişir hırlaşırlardı ama sonunda işi yine oyunla hallederler, içlerinden biri kemiği kapıp çayırda kaçmaya başlar, diğerleri kovalar, otların üzerinde biraz yuvarlanırlar, netîceten en son kapan bir an gelir karnı üzerine yatarak kemiği kemirmeğe başlar ve diğerleri de sükûnet içinde dağılırlardı.
Mevlânâ öyle her işe burnunu sokmasa iyi eder.
İnsan az çok bildiği mevzûda konuşmalı.
Mevlânâ hiç köpek beslemiş mi ki ukalâlık ediyor?
Anlaşılan mütemâdiyen insanlar arasında yaşadığı için ahlâkı bozulmuş ki böyle iler tutar yeri olmayan hükümlere varabiliyormuş.
İnsanlardan kıyas yoluyla başka canlılara dâir sonuçlar isitihsâl etmeğe kalkarsanız çuvallama ihtimâliniz yükselir.
İnsan öyle birtakım safdillerin sandığı üzere „eşref-i mahlûkat”, yâni yaratıkların en şereflisi filan değildir!
Tam tersine „esfel-i mahlûkat”dır...Yaratıkların en sefîli, en aşağılık olanı!
Otuz akçaya Meryem’in Oğlu’nu insanlar satmadı da köpekler mi satdı Romalı cellâdlarına?
Ne demişdi Şâir:
Duygu işlemez yeleklerimizi giyinerek
Yeni bir özlem efsânesine atıldık.
Ne Bektâşî sofralarında kadeh kaldırdık ölüme
Ne Huzûr-u Mevlânâ’da raksa katıldık.
Yahûda otuz akçaya fedâ etdi Meryem’in Oğlu’nu.
Biz korkarım ki daha ucuza satıldık.
Hazır açılmışken...Ben sizlere MASALIN ASLI’nı anlatayım mı?
Dinleyin öyleyse!
önce oğlanlar öldüler - kupa karo sinek maça - kızlar buna çok güldüler - dediler „mutluluk kaça?”
ardından kızlar gitdiler - tek tek yâhut deste deste - papazlar duâ etdiler - „ömür geçer bir nefeste!”
kızlardan sonra ansızın - papazlara yol göründü - içinden her îmansızın - hakk’a şükretdiği gündü
dokuzlu ve onlularca - dökülen kanlar helâldi - çünki her mermi bir parça - o beklenen ihtilâldi
bütün bu işler olurken - aslar çene çalıyordu - konçinalar savrulurken - bir saatçi vakti vurdu
Bakdım, altında 15/16 Nisan 1980 târihi var.
Sonra ne mi oldu?
12 Eylül teşrif buyurdu.
Onu da bir başka sefere anlatırım, kısmetse...