Salı gecesi başlayan Galatasaray-Juventus maçı çarşamba günü öğleden sonra 16.30’da sona erdi. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde başka, Süper Lig’de başka futbol oynuyor. Topçular kendilerini vitrinde göstermek için bütün hünerlerini ortaya döküyorlar.
Önce sahadan başlayalım.. Greyderlerin karlara saldırmasıyla saha tam bir pirinç tarlasına dönmüştü. Burada değil futbol oynamak, ayakta durmak bile marifetti. Beraberlik Juventus’a yettiğinden oyunu dinlendirerek, zaman zaman durdurarak, kaleci atışlarından frikiklere kadar sürekli zamandan çalarak maçı 0-0’a bağlamaya çalıştı. Ancak Galatasaray maçın hemen her dakikasında gol kovaladı. Önünde etten duvar oluşturan Juventuslular’ı ancak 85. dakikada Sneijder’in golüyle geçebildi.
Geçmişte “catenaccio” dediğimiz zamandan çalmaya yönelik katı defans-katı savunma bu maçta Juventus’un sahaya koyduğu şablonuydu. Amaç gol atmak değil, yememekti. Saha düzgün olsaydı, Sneijder, Drogba, Burak, Selçuk, Melo gibi futbolcularla uzaktan şutlar atarak bu katı defansı delmek mümkün olabilirdi. Ancak zemin o kadar kötüydü ki, futbolcular ayaklarıyla değil, çoğunlukla kaval kemikleriyle vurabildiler topa.
Sneijder’in hakkını yememek gerek. Gerçekten tepeden tırnağa futbolcu. Orta sahanın beyni olarak çok çalışıyor, hem de en beklenmedik anlarda rakip onsekizlere dalarak gol vuruşları yapıyor. Juventus maçında da öyle oldu. Altıpasın köşesinden Buffon’un uzanamayacağı köşeye bıraktı topu.
Duran topların büyük ustası Selçuk’a nedense arkadaşları müdahale ediyor ve “Ben atacağım” deyip topa vuruyor. Bunlardan en önemlisini Burak hemen onsekizin dışından auta yolladı.
Riera takımın iyilerindendi. Eğer yabancı kuralı olmasa Galatasaray herhalde Riera’yı göndermezdi.
Sonuçta Galatasaray kasasına 4.5 milyon euro civarında bir para koydu. Televizyon gelirleriyle birlikte ise Şampiyonlar Ligi’nden kazandığı para 22 milyon euro’ya ulaştı.