“Ethem Menderes akrabamız olmadığı halde babamın soyadını verdiği 1919'da Aydın'da çiftliğe ilk kez geldiğinde tanışıp arkadaşlık ettiği biriydi. Ama annem onun hakkında hep olumsuz düşünceler taşımıştı. ‘İhtilal öncesi Savunma Bakanı olan Ethem bey bu ihtilalin olacağından nasıl olur da haberi olmaz ve bunu Başbakan'a bildirmez’ diyordu.”(Aydın Menderes’in 17.Eylül.2005 tarihli açıklamaları -1-)
İbrahim Ethem Menderes’in gerçek soyadı Ertekin’di. Yaşıtı, dostu, Adnan Menderes, soyadını vermişti. Birlikte siyasete atıldılar, bu yol arkadaşlıkları 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası kurulan Yassıada Mahkemesi’nde sonlandı. Ethem Menderes, ihanet etti!. Oysa, Adnan Menderes, güven zemininde onu Savunma Bakanı yapmıştı..
İlerleyen yıllarda, 1952’de NATO’ya giren Türkiye’de, Washington’a bağlı “askeri vesayet kurumsallaşmasının” onun dönemi ve bilgisi dahilinde başladığı ortaya çıktı.
Darbe olduğunda Savunma Bakanı’ydı, ama –nedense- gelen darbeyi yakın dostu Başbakan’a aktarma yerine, onun hakkında Yassıada Mahkemesi’nde kullanılacak günlükler yazmaktaydı.
Duruşmalarda Adnan Menderes’in savunmasını bloke eden günlüklerden 2 Ekim 1959 tarihli olanında şu yazıyordu: Menderes, Avni Doğan’a, "Seçimi kaybedeceğimizi hissedersem Halk Partisi’ni dağıtırım, yine iktidarda kalırım" demiş. Düşüncesi de bu; "Radyo mücadelesiyle Halk Partisi’ni eriteceğim, İsmet Paşa’yı mahvedeceğim" diyor.
Bu günlük Menderes’e darağacının yolunu açtı, Ethem Menderes ise, Amerika’ya hizmetinin faydasını gördü, Yassıada’da 10 yıl hapse çarptırıldı, 1965’teki afla da hayatına bıraktığı yerden devam etti.
· TSK ÜZERİNDEN TÜRKİYE’Yİ KONTROL ETMEK…
27 Mayıs 1960, emperyalizmin Türkiye’yi “NATO eğitiminden geçmiş” generaller üzerinden kontrol sürecinin başlangıcıdır.
“Dost ve müttefik Amerika” bir anlatım değil, TSK subayı açısından beyin yıkama metodudur.
Öyle ki, bu “şartlı refleks cümlesi”, günü geldiğinde aynı Amerika’nın Suriye’de PKK’ya 25 bin TIR yükü silah vermesini ya da Amerikan donanmasının Doğu Akdeniz’de İsrail-Yunan ittifakını korumak için var olduğu gerçeğini de unutturabilir.
Cemal Gürsel-Cevdet Sunay-Fahri Korutürk (Faruk Gürler planlanmıştı olmadı)- Kenan Evren hattında şekillenen “orgeneral cumhurbaşkanları” tarihi bir “vesayet tarihidir.”
Turgut Özal’ın 1989, Abdullah Gül’ün 2007 seçimleri kırılma noktalarıdır ama en önemli kırılma noktası R.Tayyip Erdoğan’ın 2014’te doğrudan halkın oyuyla cumhurbaşkanı seçilmesidir.
Türk siyaseti askeri vesayeti geriletirken “paralel vesayetin” yine TSK içinde yapılandırıldığını 15 Temmuz 2016’da gördük.
Acıdır.
· ASLINDA DARBELER, HABERLİ GELİR…
27 Mayıs Darbesi’nin habercisi, 1957-1958’de patlak veren “9 Subay olayıdır…” TSK içindeki cunta yapılanmasının ortaya çıktığı bu ilk olay Menderes hükümeti tarafından iyi soruşturulsaydı, ihtimal, bir darbe önlenmiş olacaktı. Aksine Menderes’in, “Bu, orduya ait bir yaradır. Bunu deşmek bütün Silahlı Kuvvetler’e sirayet ettirmek olur. Onlar kendi içlerinde halletsinler” yaklaşımı ibretlik vaka olarak tarih sayfasında duruyor.
Demokrasilerde “ordunun iç meselesi” diye bir kavram yoktur.
Benzer şekilde, 29 Temmuz 2011’de dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile komutanlar, Erdal Ceylanoğlu (Kara), Eşref Uğur Yiğit (Deniz) ve Hasan Aksay’ın (Hava) toplu istifa ile attıkları ortak çığlık medya/kamuoyu ve siyaset tarafından iyi değerlendirilseydi, ihtimal 15 Şubat 2016’ya giden yola kontrol noktası konulmuş olurdu.
Askeri vesayet-sivil ilişkileri açısından zengin bir tarih ve deneyime sahibiz, bu bizi, zamanla postal sesine alıştırırsa, tehlikelidir.
(1) https://www.yenisafak.com/gundem/babama-bu-millet-sizi-asla-unutmayacak-diyemedim-2694312