Artık sabah akşam siyasi beyanat veren bir genelkurmay başkanı yok diye, sorun kalmadığını düşünenler var.
Geçenlerde sivil-asker ilişkileriyle ilgili bir toplantıda da bu türden iyimser görüşler dile getirenler oldu.
Katılımcılardan biri, “şu anki komuta kademesinde demokratik bilinç var” dedi. Bir başkası, “demokrasinin herkes için güvenlik ürettiğini, ülkenin iyiliği söz konusu olduğunda, herkes gibi askerin de bunu anlayacağını” ifade etti.
Ben bu tür izlenimlerle hareket etmenin vahim bir yanılgı olacağını düşünüyorum.
**
İkincisinden başlayayım, evet demokrasi herkes için güvenlik üretir, ama herkes onu istemez.
Evet, demokratik sistemlerde ülke de güçlü olur, onun kurumları da daha sağlıklı işleyişe sahip olur, ama zümrevi çıkarlar ve iktidar söz konusu olunca, bütün bunlar rahatlıkla göz ardı edilir.
Genel refah ve güvenlik ile iktidar tutkusu çatıştığı zaman, genellikle ikincisini tercih eder insan. Niyeti bozan, bu ikisini uzlaştırır zihninde. Mantığa büründürme süreçleri girer devreye.
Demokratlık meselesine gelince…
Askerin demokrat olması gerekmiyor. Kendisine hukuki olarak tanımlanan sınırların içinde kalması gerekiyor.
Demokrat olmak da siyasi bir tercihi ifade eder ve bürokrat görevini yaparken kendi siyasi tercihine göre hareket edemez. Hangi siyasi tercih olursa olsun.
Mesele onun ne düşündüğü değil, ne yaptığıdır.
**
Demokratik ülkelerde darbe olmuyorsa, bu askerler demokrat oldukları için değildir.
En demokratik ülkelerde de asker fırsatını bulsa “vatanı kurtarmak” ister. Ama oralarda bu hevesini tatmin edebileceği bir düzen ve ortam bulamadığı için içine atar. Tıpkı töre baskısı nedeniyle canından korkup, yasak aşkını içine hapseden kişi gibi, o da gizlemeye çalıştığı iktidar şehvetini örter ve mezara götürür.
ABD’de bile zaman zaman şansını deneyen, Irak’ta veya Afganistan’da kazandığı başarılardan dolayı, tabiri caizse “yoklama çeken” generaller olmuş, ama derhal kulağından tutulup kapının önüne koyulmuştur.
Önemli olan, sistemi doğru tesis etmektir; hukukun üstünlüğünü sağlamak ve kimsenin ondan bağışık olmasına izin vermemektir.
**
Türkiye’de ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Ama demokratikleşme ve normalleşmenin sivil-asker ilişkileri ayağı aksıyor.
Bu gecikme, diğer adımları da sekteye uğratıyor. Türkiye ekonomik gelişmişlik endeksinde 16. sıradayken, demokrasi endeksinde 80. sıradaysa, bu gecikmenin de bunda önemli payı var.
Son iki YAŞ toplantısında yaşadıklarımızı hatırlayalım.
Ergenekon ve Balyoz tutuklularının görev sürelerinin hukuka aykırı biçimde uzatılması ısrarını, AYİM’in devreye sokulmasını, tutuklu 3 generalin yasaya aykırı biçimde terfi ettirilmesine çalışılmasını, generallerin istifa tehdidini, sonuçta bazılarının görev sürelerinin uzatılmasını ve TSK Personel Kanunu’nun açıkça çiğnenmesi pahasına yaşanan “uzlaşma”yı…
Bütün bunlar Weberyen anlamda rasyonel-hukuki bürokrasinin hala ne kadar uzağında olduğumuzu göstermişti.
Göstermişti ama, bir demokraside yaşanması hiçbir biçimde söz konusu olamayacak bir krizi yaşadığımız bu iki YAŞ toplantısından bu yana, ordunun reformu ve yeniden yapılandırılması konusunda hala hükümetten bir hareket yok. Milli Savunma Bakanlığı da derin devlet davalarından yargılananları hala açığa almış değil.
Ama sivil toplum süreci izliyor.
Stratejik Düşünce Enstitüsü, Balyoz, İnternet Andıcı ve 28 Şubat davalarının sanığı olan general ve amirallerin durumlarıyla ilgili olarak dün şu önemli tespit ve önerilerde bulundu:
· Söz konusu davalardan tutuklu olan personelin terfi ettirilmesi hukuken mümkün değildir.
· Yargılanan ve rütbelerinde bekleme sürelerini dolduran (tutuklu-tutuksuz) personel emekli edilmelidir.
· Rütbelerinde bekleme süresini doldurmayan tutuklu personel açığa alınmalıdır.
· Tutuksuz yargılanan personel pasif görevlere getirilmelidir.
· Görev süresi dolan ve terfi ettirilemeyen general ve amirallerin görev sürelerinin uzatılması yoluna gidilmemelidir.
**
Demokrasilerde sivil veya asker hiçbir bürokratın demokratlığına bel bağlanmaz. Hukukun üstünlüğüne sahip bir sosyo-politik düzende buna gerek duyulmaz.
Aslında bütün mesele, nasıl bir düzende yaşamak istediğimizdir.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Herhangi bir demokratik hukuk devletinde ordu nasılsa bizde de öyle olması gerek.
Ya evrensel anlam ve muhtevasıyla demokratik rejimlerdekine benzer, hukuku çiğneme lüksü olmayan bir silahlı kuvvetler olacak bu ülkede, ya da halkın seçtiği meşru yöneticilere itaat etmeme lüksüne sahip, kendisini hukukla bağlı görmeyen faili muhtar bir güç.
Demokraside siyasi otoriteye itaat bürokratın tercihi değil ödevidir. Ve aslolan, sistemin ona bunu yaptırmasıdır; o başka türlüsünü arzulasa bile.
Biz bunu istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Başkalarına model olarak önerilen bir ülkenin halkı olarak buna gücümüz var mı, yok mu?
Mesele bundan ibaret.