67. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi Grace of Monaco ’yu, yönetmeni Olivier Dahan ‘çok katmanlı bir film’, başrol oyuncusu Nicole Kidman ise ‘kendisi için bir fırsat’ olarak değerlendirdi. İşte Cannes’daki basın toplantısından notlar...
Yirminci yüzyılın peri masalıydı Grace Kelly’nin hikayesi... Babası Amerikan rüyasını gerçekleştirmiş, zengin bir sanayiciydi... El bebek, gül bebek büyümesine rağmen yeteneğini kullanıp çevresinde hiç de onaylanmadığı halde oyunculuğu meslek olarak seçti... Sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden Alfred Hitchcock’un gözdesi oldu ve Oscar kazandı... Akdeniz kıyısında bir cenneti andıran dünyanın en küçük devleti Monaco’yu yöneten Grimaldi Hanedanı’na gelin gitti... Prens Rainier ile evlenip prenses oldu... Üç çocuk getirdi dünyaya...
Peri masalları burada biter... Sonrasında ne olduğu önemli değildir. Prenses Grace, 1982 yılında bir otomobil kazasında öldü. Kazalar bazen sadece kazadır, bazen değildir. 67. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi Grace of Monaco’nun bir sahnesinde kocasına sinirlenen prensesin dar ve keskin virajlı yollarda hıncını gaz pedalından alırmışçasına otomobil kullandığı bir sahne var. Yönetmen Olivier Dahan, kahramanının filmde yer almayan ölüm sebebine ve bu kaza hakkındaki spekülasyonlara gönderme yapıyor. Dahan’ın da altını çizdiği gibi Grace of Monaco bir biyografi değil. Filmin ilk planında yazdığı gibi ‘gerçek olaylardan esinlenen bir kurmaca film’. Grace of Monaco, Alfred Hitchcock’un iki çocuk sahibi olmuş ‘Gracie’ye Marnie’nin senaryosunu getirmesiyle başlıyor. Peri masalının bittiği, prens ile prensesin sarayın içinde buluşamaz olduğu bir dönem. Grace Kelly, prenses rolünden sıkılmış, Prens Rainier Grimaldi, Fransız işadamlarının sığındığı bir vergi cenneti olmasından dolayı Cezayir Savaşı’na kaynak arayan Fransız Devlet Başkanı De Gaulle’ün hedefi olmuş... Film iki çatışma üzerinden yol alıyor: Prenses sinemaya dönecek mi? Fransa Monaco’yu işgal edecek mi?
HEDEFİM ‘ENTELEKTÜEL ALGI’
Olivier Dahan “Film içinde farklı katmanlar var. Biri bir portre... Öte yandan sinema üzerine bir film çünkü bir aktris hakkında. Filmi sadece bir noktasından ele almak zor benim için, sadece Fransa-Monaco gerilimine indirmek istemem. Nicole Kidman müthiş bir aktris, açılış sekansında Grace Kelly’yi değil Nicole’u kullandık, arkadan göstersek de... Fiziksel benzerlikten ziyade entelektüel algıyı hedefledim. Elbette politik bir yanı var, siyasi durumu, protokolü ele alıyor ama bunlar ön planda değil. Öncelikli olan, bir aktrisin yaptığı tercih. Bir kadının kocası ve çocukları hakkındaki seçimi. Bu bakımdan evrensel bir teması var” diye tarif ediyor filmini.
Nicole Kidman ise yüzünün yakın planlarının sık sık kullanıldığı, hemen hemen her planında yer aldığı bu filmdeki çalışmasını ‘oyuncuya büyük fırsat tanıyan rollerden biri’ şeklinde tanımladı. Prenses Grace saç modelinden mücevherlerine dek bir ikon olduğu için filmdeki detaylara titizlenilmesi etkilemiş onu... “Moulin Rouge’dan bu yana kostüm ve aksesuarlar gibi detaylara bu kadar dikkat edilen bir filmde daha oynamadım” diyor. Kidman, rolüne hazırlanmak için sadece beş ay vakti olduğunu vurguluyor. “Onu tanıyan birçok kişiyle konuştum. Hepsinin de farklı yaklaşımları vardı. İzlenmesi arzu edilen bir karakter yaratmak, onun için doğru sesi bulmak için çok çalıştım. Filmlerini izledim. Gerçeğin tuzağına düşmeden hazırlandım rolüme”.
GRIMALDILER FİLMİ SEVMEDİ
Grimaldi Ailesi’nin filme karşı olumsuz tepkisini ‘ebeveyn sevgisi’ne bağlayan Kidman’a bakılırsa “Grace aşkı seçti, zaten Akademi Ödülü kazanmış bir oyuncu... ‘Evlilik ve çocuk istiyorum’ dedi. Film başladığında iki çocuğu var zaten. Yaratıcı bir insansan her zaman yaratıcısındır, evlilik de ideal olandan uzak bir ilişkidir. Hitchcock’un Monaco’ya gitmiş ve ona büyük bir para önermiş olması çok ilginç. Düşünün ‘Hala yapabilir miyim?’ diyor. Bir oyuncunun bir oyuncuyu oynaması da böyle bir mücadele aslında.”
En sevdiği Grace Kelly performansı ve beğendiği Hitchcock filmi Arka Pencere olan Kidman, Grace Kelly’nin ailesi ve gazetecilerle dolu bir gemiyle Monaco’ya yaptığı yolculuktan çok etkilenmiş: “Her daim soğukkanlılığını korudu, çok zeki bir insan, hayata tutkun, meraklı. Yaşadığı değişim kaçınılmaz. Evlilik kolay değil, birbirlerini pek tanımıyorlardı evlendiklerinde, zamanla tanımaları gerekti. Yeni bir ülkeye gelmişti, yeni kurallar vardı, onları öğrendi. Ve sonunda bütün dünyayı hayran bıraktı kendine”.
Kidman kendisinin de aşk uğruna hiç düşünmeden sinemadan vazgeçebileceğini söyledi Cannes Film Festivali’ndeki basın toplantısında. “Hem kişisel hem profesyonel açıdan doruğa çıkabileceğim bir dönemim olur umarım. Ne zaman biri yükselse diğeri düştü” diyerek magazin basınına malzeme vermekten de kendini alamadı.