Amerikan propaganda sistemi gerçekten çok güçlü...
Öyle ki, her ne konuda olursa olsun iktidar ilişkilerini manipüle edip, önümüze bilgi diye çıkarıyor.
Onun şekillendirdiği malumatlar, deyim yerindeyse insanları çepeçevre kuşatıyor, hakikatin üzerine perde oluyor.
"Amerikan yüzyılı" olarak kodlanan dönemin alamet-i farikası nedir diye soracak olursanız...
İşte, düşmanını dahi manipülasyonla şekillendirdiği algı mekanizmasının içine hapseden "propaganda sistemi" ve dostlarını da muhtemel rakip olarak kodlayıp -en azında Avrupa için geçerli bu- deregülasyon yani kuralsızlaştırma politikalarıyla kontrol altında tutma mantığı derim.
Uzatmayayım...
"Aşırı sağ(!)" semptomuyla kendini gösteren "Avrupa sorununu" çözümlemek adına Amerika'nın "Avrupa'yı tehdit eden Rusya" propagandası ile şekillendirdiği Avrupa politikası üzerine eğilmekte fayda var.
Malum, Amerika batı bütünselliği siyasi bakımdan Avrupa'nın bir uzantısıdır. Stratejist Tim Beal'e göre de hem imparatorluk geleneği hem de siyasi düşünce bakımından eski kıtanın mirasçısıdır.
Dolayısıyla Avrupa, uzun zamandır Amerika'nın stratejisinin temel taşıdır.
Diğer taraftan, ekonomik bakımdan bugüne kadar Avrupa, ABD için hem ana pazar hem de güçlü bir rakibi olmuştur.
Bu çerçevede Avrasya ölçeğinde Avrupa Birliğini otonomisini de kazandıracak jeoekonomik bir bütünleşme, küresel çıkarlarına büyük darbe anlamına geldiği için Amerika, Ukrayna üzerinden Rusya'yı kuşatırken Avrupa'yı da zayıflatma stratejisi geliştirdi.
Rusya'ya karşı uygulanan ambargodan en büyük zararı işte bu yüzden Avrupa devletleri gördü.
Şimdi bizim romantik Avrupacılar'ın(!) görmek istemediği nokta da burası.
Geçen yazımıza ilişkin demokrasi üzerinden sitemkâr(!) yorumlar yapanlar, Avrupa değerlerinin ölmediğini, aşırı sağcıların yükselişinin anomi olduğunu, hukuk devleti, çoğulculuk gibi ilkelerin hala bir ideal olarak yaşadığını söylerken, "Avrupa Birliği fikrinin ırkçılığı aştığı" iddiasından da vazgeçmiyorlardı.
Belki tekrar olacak ama, ırk kavramına entelektüel bir meşruluk kazandıran kişi, Avrupa fikrinin atalarından biri Immanuel Kant olduğunu hatırlatalım.
İnanmayanlara onun şu sözlerini paylaşarak cevap vereyim.
"Sıcak iklimlerde insanlar her açıdan daha hızlı olgunlaşır ama ılıman iklimlerin getirdiği mükemmeliyete ulaşamaz. İnsanlık en büyük mükemmeliyete beyaz ırk ile ulaşmıştır. Sarı ırkın yerlileri daha az yeteneklidir. Zenciler az gelişmiş ırktandır hatta Amerika'nın bazı yerlileri zencilerinde altındadır."
Evet ırkçılık Avrupa düşüncesine mündemiçtir, deyip asıl konumuza devam edelim.
Avrupacıların asıl gizledikleri şeyin ABD-Avrupa ilişkilerinde Avrupa devletlerinin Rusya'ya karşı açılan cephede birer vekil devlete dönüşmeleridir.
Çünkü, daha önce de yazdık, Avrupalı liderlerin çoğu, bir noktada, Amerikan finans kuruluşlarının CEO'su gibi davranmaktaydılar düne kadar.
Ekonominin aşırı finansallaşmasına, dolayısıyla sanayisizleşme olgusuna ilişkin çözüm önerileri geliştiremeyecek kadar neoliberal politikalara bağlıydılar.
Devletlerini Amerika'nın vasalı yapmaktan başka çareleri yoktu yani.
Onun için Avrupa'nın otonomisini dile getirebileceği eski güçlü liderler yerine, düşük profilli politikacıların yönettiği bir kıtada, refah kaybıyla birlikte güvenlik endişeleri de had safhaya çıkmışken, Avrupa güvenlik şemsiyesini Rusya ile birlikte oluşturmak isteyen siyasetçiler bir adım öne çıktı.