Bir kültür ve medeniyetin diğerine etki etmesi doğal olandır. Bu etki bazen diğer kültür ve medeniyeti zenginleştirmek şeklinde olurken bazen de acımasız bir şekilde asimile ederek yok etmek şeklinde olur.
Bizim kültürümüz yüz elli yıldır Batı kültürü ve medeniyeti tarafından vahşi bir şekilde asimilasyona maruz bırakıldı ve biz kimliksizleştirilmeye çalışıldık.
Maruz kaldığımız bu asimilasyon sürecinin başlangıç tarihi daha gerilere götürülebilirse de biz bunun aslını 1960'lı yılların sonunda Almanya'ya yapılan işçi ihracı sırasında, özümseyerek ve adeta sindire sindire yaşadık.
Almanya'ya ekmek parası için göç eden ailelerin daha sonra yanlarına aldıkları çocuklarının veya Almanya'da doğan evlatlarının büyüyüp genç yaşa geldiklerinde adeta birer Alman veya batılı gibi yaşıyor olduklarını, Türkiye'ye döndüklerinde anladık.
Onların dinimiz ve kültürümüzle ilgili yaşam biçimlerini değiştirdiğini ve değerlerimizden uzaklaştığını gördüğümüzde asimilasyona uğradıklarını çok acı bir şekilde anladık.
Milletimizin maruz kaldığı asimilasyon süreci Almanya ile başlayan bir süreç değil.
1897 yılında 1. Yahudi Kongresi yapıldığında kongrenin kamuoyu ile paylaşılmayan iki kararı vardı. Her ne kadar bu kongre Yahudi devletinin kurulması için yapılmış olsa da kongrede basının tamamı dışarı çıkarıldıktan sonra alınan önemli iki karar daha vardı.
Bu kongreye katılan toplam 200 civarında delegenin aldığı kararlardan ilki; yirmi yıl içerisinde Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, hemen ardından Osmanlı'nın yıkılması idi. İkincisi ise Osmanlı'nın yıkılmasıyla Osmanlı coğrafyasında yaşayan değişik millet ve kültürdeki kavimleri bir arada tutan İslam ahlakını ortadan kaldırmaktı.
İkinci karar İslam'ın kaldırılması, yok edilmesi yönünde değildi.
İslam olacak ama ona tabi olanlar ahlaksız hale getirilerek kimliksizleştirilecek ve asimile edilecek.
Bu konuda Batılılara fikir ve akıl veren isimlerden birisi Abdullah Cevdet'tir. Abdullah Cevdet, Batılılara İslam ve Kur'an'ı ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını, bunun yerine onların ahlakını dejenere ederek yozlaştırmaları gerektiğini telkin eder.
Bu tavsiyenin de etkisiyle dünya güzellik yarışmasına katılan Keriman Halis birinci ilan edilerek Abdullah Cevdet'in tavsiyesi hayata geçirilir. Bu ve bunun arkasından yapılan kültür ve ahlak asimilasyonu en vahşi şekilde uygulamaya konulur.
Halka hitap edenler ve halkın da teveccüh göstererek takip ettiği figürler siyasi kişilerden daha çok kültür, sanat, ekran, medya isimleridir. Bu isimler üzerinden yürütülen operasyonlarla halkın üzerinde asimilasyon sürecini başlattılar.
Uzun yıllar boyunca uygulanan bu vahşi asimilasyon maalesef büyük ölçekte başarılı olur.
Birinci Yahudi Kongresi'nde yukarıdaki kararları alanların torunları, bu vahşi asimilasyonu devam ettirmektedirler. Bu hedef, en belirgin ve etkili şekilde popüler kültür üzerinden gerçekleştiriliyor.
Özellikle son yirmi yıl içerisinde sanatçılar kullanılarak hızla gerçekleştirilen bu vahşi asimilasyon sayesinde Müslümanlar İslam'dan değil ama onun getirmiş olduğu ahlaki altyapıdan hızla uzaklaştılar. Son günlerde halkın büyük çoğunluğunun sıkı sıkıya takip ederek her cümlesini tebessümle karşıladığı bir sanatçının asimilasyon elçisi olarak ideolojik çıkışlarını hep birlikte görüyoruz.
Ortaya da adı "Müslüman" ama yaşayış, hal ve hareketleri İslami olmayan ucube bir "süslüman" kesim çıktı. Popüler kültürün başta makyaj ve giyim tarzı olmak üzere bütün öğelerini hoyratça kullanan bu süslüman kesim son zamanlarda başörtülerini bile feda edecek hale geldiler. Artık mahremiyet sınırlarının kalmadığı, kadın-erkekli mekanları dolduran bu süslümanlar sayesinde Müslümanlar hızla yozlaşmaya başladı.
Öyle görünüyor ki yüz yıl önce, 1. Yahudi Kongresi'nde alınan kültürel asimilasyon başarıya ulaşıyor!