22 Eylül tarihli Taraf Gazetesi’nin başlığında harika bir haber var. Bu haberin 30 Eylül Pazartesi günü Sayın Başbakan’ın açıklayacağı Demokratikleşme Paketi ile doğrudan bir ilgisi yok gibi ama ben, doğru ya da yanlış, önemli bir bağlantı kurdum kafamda, sizlere açıklamaya gayret edeceğim.
Taraf’ın haberine göre Mihallıç Seçim Kurulu İlçe Kaymakamlığı’na yazdığı bir yazıyı “rica olunur” diye bitirmiş, malum bizim bürokraside ancak üst makam alt makama rica edebiliyor.
Kaymakam da “sen kim oluyorsun” diye yazıyı geri gönderiyor, kavga Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) taşınıyor, YSK da bir ara çözüm buluyor, “ikiniz de birbirinize arz edin” diyor ve bu önemli konu şimdilik kapanır gibi oluyor.
Bürokratik tecrübem pek yok, ilçe seçim kurulu mu, yoksa kaymakamlık mı bürokratik hiyerarşide yukarıda, bilemem, doğrusu bu hiyerarşi kavgası, bu düzeyde, pek de ilgilendirmiyor beni.
Ancak, hukuk sistemimizde, daha net olarak Anayasamızda benzer bir sorun var ve bu sorun doğrusu beni çok rahatsız ediyor.
Demokrasilerde en üst kurum hiç kuşkusuz parlamentodur, yasamadır, başka bir tabirle de parlamento demokratik sistemin kabesidir.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) denen garip yarı askeri yapı anayasal sistemimize 1961 Anayasası ile giriyor, 1961 darbe Anayasasının 111. Maddesinde ifadesini buluyor ve bu maddeye göre de MGK gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna BİLDİRİYOR.
MGK tuhaf bir kurum, genellikle Cumhurbaşkanı yönetiyor toplantıları ama bir tarafta milli iradeyi temsil eden TBMM’den güven oyu almış hükümetin Başbakanı ve bakanları, öte yanda da devlet memuru olan beş general.
Son zamanlarda siviller ve askerler maç yapar gibi karşı karşıya oturmuyorlar, karışık oturuyorlar ama meselenin özü değişmiş değil.
MGK, 1960 darbesinin sisteme hediyesi bu kurum, 1982 Anayasasında da yer alıyor, 82’den günümüze 118. Maddenin (1982 Anayasası) metninde bazı değişiklikler yapıldı ama işin özü yine değişmedi, MGK kararları yine Bakanlar Kurulu’na BİLDİRİLİYOR.
MGK’ya Cumhurbaşkanı da başkanlık etse, kurulun bünyesinde Başbakan da bulunsa, yine de içinde beş bürokratın (Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı) bulunduğu bir organın TBMM’den güvenoyu almış bir hükümete görüşlerini BİLDİRMESİ çok tuhaf, demokrasinin temel ilkelerine aykırı; böyle bir yapılanma, böyle bir anayasal dil ancak bizde olur herhalde.
118. Maddenin (1982 Anayasası) yazım tekniği de tamamen temel demokrasi ilkelerine aykırı, bizim anti-demokratik devlet protokolüne uygun olarak Genelkurmay Başkanı bakanlardan önce zikrediliyor.
TBMM’den güvenoyu alarak görev yapan hükümetlerin başbakanları, bakanları ve muhtemelen daha da önemli olmak üzere, hükümete güvenoyu üreten TBMM’nin üyeleri, güvenoyu verseler de vermeseler de, bu BİLDİRME ifadesini bir siyasi onur meselesi yapmıyorlar.
Bu konuya, bir kez daha, bugün neden girdim?
Bürokrasinin iki sıradan kurumu, bir ilçe seçim kurulu ile bir kaymakamlık arasında “arz ederim-rica ederim” ayırımı üzerinden mesele çıkıyorsa, bu hiyerarşi meselesini öncelikle çıkarması gereken kurumlar herhalde, bu BİLDİRME kelimesi üzerinden TBMM ve Bakanlar Kurulu olmalıdır diye düşünüyorum.
Bakanlar Kurulu üyeleri yani bakanlar bu konuyu şimdilik mesele etmiyorlar gibi duruyor.
Ancak, bendenizin aklına da, bazen şeytan giriyor ve bir soru takılıyor.
Herhangi bir bakanlıkta bir daire başkanı, bir genel müdür, bir müsteşar yardımcısı, hatta bir müsteşar bakana bir resmi yazı yazsa ve bu yazıyı da “arz ederim” değil de “BİLDİRİRİM” diye bitirse, acaba bu bürokratın göreve devam şansı ne kadar olur?
Bürokrasinin bu kadar duyarlı olduğu bir bürokratik hiyerarşi geleneğine öncelikle çok daha fazla duyarlı olması gereken kurum ya da kurumlar demokrasilerde tartışmasız en üst merci olan milli iradeyi temsil eden TBMM ve bakanlar kurulları (TBMM’den güvenoyu alıyorlar) olmalı.
Bir karar verelim, demokrasilerde Bakanlar Kurulu mu yoksa MGK mı daha üst mercidir?
Anayasa yazım tekniğine göre şimdilik MGK görünüyor.
Demokrasi paketi ve Taraf’ın komik haberi beni buralara kadar getirdi.