Bugünkü gazetelerde, dünden değil, yıllar öncesinden belli olan bir haber olacak. Başlıkları muhtemelen “Obama ‘büyük felaket’ dedi” veya “Obama soykırım demedi” şeklinde olacak. Spotu da yine muhtemelen şöyle “ABD Başkanı Obama, 1915 olaylarının yıl dönümü olan 24 Nisan’la ilgili açıklamasında Ermenice ‘büyük felaket’ anlamına gelen ‘Meds Yeghern’ ifadesini kullandı.”
Osmanlı’nın Çanakkale’de ve Arap illerinde ‘7 düvel’ ile; doğuda ise Rusya’yla savaştığı 1915’te; ağırlıkla doğudan olmak üzere Ermeni nüfusunun büyük kısmını zorunlu göçe tabi tuttuğu sırada meydana gelen ölümlerin sembolik yıldönümüdür ‘24 Nisan’...
Görünür neden “Büyük Ermenistan’ı kurma hayaliyle, Osmanlı’ya karşı Rusya ile işbirliği yapmak”tı. Ancak arkasında Rusya kadar Fransa ve İngiltere’nin de olduğu bir bölme harekatının parçasıydı Ermeni isyanı projesi.
Ermeniler isyan etmedi. Önce Rusya ve Fransa’dan komitacılar devreye sokularak Ermeni-Türk-Kürt ayırt etmeden ‘terör’ başlatıldı, mahalleler, köyler birbirine kırdırıldı. Tehcir, hem Ruslarla işbirliğini, hem Ermeni ve Türk-Kürt nüfusun çatışmasını önlemek amaçlıydı. Devlet ne kadar “İşbirlikçi Ermeniler zarar vermesin, Ermeni vatandaşlar zarar görmesin” hesabındaysa, Osmanlı toprakları üzerinde hesapları olanlar da bunun aksi için çaba gösteriyordu.
Sonuçta, dört bir yanda savaşan devletin de hataları onlara yaradı; ve kazandılar.
Rusya Osmanlı’nın Doğu topraklarına, Fransa ve İngiltere güney topraklarına yerleşti.
Rusya Kars bölgesini uzun yıllar elinde tuttu, Batum’u hiç geri vermedi. Fransa ve İngiltere sonradan Anadolu’dan çekildiyse de Suriye-Bağdat hattı ve güneyini Osmanlı’dan kopardı, petrolün üzerine oturdu.
Kaybedenler, Osmanlı vatandaşı Ortodoks Hıristiyan Emeniler, Müslüman Türkler ve Kürtler oldu.
Batı, tehcir edilen Ermenilerin acısını da Osmanlı’ya ve mirasçısı Türkiye’ye karşı aynı hoyratlıkla kullandı.
Yine onlar kazandı...
Türkiye, her 24 Nisan’da “Ermenilere soykırım yapan milletin ülkesi” olarak baskı altına alındı. “Tazminat tehdidi”yle savunmaya, ret ve inkara, giderek içine kapanmaya zorlandı. Bu baskı Türkiye’ye kuruluşundan beri sadece siyasi değil ekonomik olarak da çok büyük zarar verdi.
Tehcir edilenlerin, çetelerin terörü ve tehcir sırasında hayatını kaybedenlerin aileleri geri dönemedi; kayıplarına ‘gurbette’ ağladılar; ‘lütfen’ kabul edildikleri Batı ülkelerinde yokluk ve hasret içinde yeni bir hayat kurmak zorunda kaldılar.
‘Büyük Ermenistan’ hayali ‘hayal’ kaldı; Ermenistan, Sovyetler Birliği’nde de, bağımsızlıktan sonra da dünyaya açılamayan yoksul bir ülke oldu.
Türkler, Kürtler becerikli komşularını, Ermeniler bin yıllık Müslüman dostlarını kaybettiler.
Bu ‘birliktelik’ten Haçlı Seferleri’nden beri zarar görenler kazandı!..
Dün yeni bir sayfa açıldı.
Türkiye, birkaç yıl önce açıkladığı “Ortak tarih komisyonu kuralım, 1915 olaylarının ne olduğunu tarihçiler ortaya koysun” kararıyla ilk adımı atmıştı, dün ‘Yeni Türkiye’nin ‘24 Nisan manifestosu’nu yayınladı.
Anadolu’ya hapsedilmiş, dış dünyada ‘soykırımcı’, kendi içinde ‘şeriatçı-laik/irticacı-modern’ çatışmasıyla enerjisi emilen bir ülkenin değil, Anadolu sınırlarının ötesini gören, geçmişiyle barışık bir ‘büyük devlet’in manifestosu.
- 24 Nisan’ı reddeden değil, ‘fırsat’ olarak gören bir devlet.
- ‘Adil bir insani ve vicdani duruş’tan bahseden bir devlet.
- ‘Ermenilerin acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir’ diyen bir devlet.
- ‘... kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anmak’tan söz eden;hayatlarını kaybeden Ermenilerin torunlarına ‘taziyede’ bulunan bir devlet.
Türkiye, düne kadar 99 yıldır her 24 Nisan’da “ABD Başkanı ne diyecek, Fransa’dan nasıl bir açıklama gelecek” diye kıvrandı.
Bugünden sonra, Türkiye’yi baskı altına almak için Ermenilerin acılarını istismar edenler “Acaba Ankara 24 Nisan’da ne diyecek” diye endişe edecekler.