ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Bu ünvan 1872’ye dek İngiltere’deydi. Yani ABD 142 yıldır dünyanın ekonomik patronu... Ekonomik patronlukla birlikte siyasi patronluk da geliyor. ABD’nin bu ünvanı 2019’da Çin’e bırakması bekleniyordu. Ancak yeni hesaplamalar, Çin’in ABD’yi bu yıl geçeceğini gösteriyor. Satınalma Gücü Paritesi (PPP) esas alınarak yapılan milli gelir hesaplarına göre, Çin yakında dünyanın en büyük ekonomisi olacak.
Tabii genel rakamlarla yapılan bu hesaplama başka, ülkenin gerçek refahı başka. Kişibaşına düşen refah düzeyine bakıldığında, ABD hâlâ açık ara önde. Çin büyük nüfusuna refahı yaygınlaştıramadı. Öte yanda -dünyanın en büyük ekonomisi- olmak, ülkeye belirli sorumluluklar getiriyor. Kur istikrarı, dış yardım, piyasalara giriş-çıkış vb konularında Çin bu sorumluluklardan uzak. Hatta Çin’in bu sorumlulukları üstlenmek istemediği de söyleniyor. Bu durumda kağıt üzerinde en büyük ekonomi var, bu ekonominin dünyaya gücünü nasıl kabul ettireceği ve dünyanın bu güce ne tepki vereceği, gücün dünyada kabul görüp görmeyeceği izlenmesi gereken bir durum...
Çin’in yükselişiyle birlikte, dünya ekonomisinde ağırlık -gelişen piyasalara- geçecek. Bu ülkelerden Hindistan da satınalma gücü paritesi üzerinden yapılan hesaplamalarda Japonya’nın önünde. Sıralama ABD-Japonya iken, Çin-Hindistan oluyor... ABD’de yapılan yorumlarda -Eskiden ABD hapşırınca dünya hastalanır, bazıları yatağa düşerdi. Şimdi gelişen piyasalar hapşırsa, bizim dikkatli olmamız gerek- denmekte. Çok yanlış değil... Gelişen piyasalar için gelecek birkaç yılın en önemli sorunu, büyümede istikrarı yakalamak ve istikrarlı büyümeyi sürdürmek.
ABD ekonomisi dünyada birinci de olsa, ikinci de olsa, büyümek zorunda. Geçen hafta gelen iki veri, büyümenin ve istihdamın zorda olduğunu gösterdi. Ocak-mart büyüme hızı yüzde 0.1 geldi. -Kış yüzünden- dense de karamsar yorumlar artıyor. Ekonominin kıştan önce de yavaşladığı ve bu ekonominin bu dönemde küçülmüş olabileceği vurgulanıyor. Diğer veri ise istihdam: Yaratılan iş sayısı beklenenden yüksek, ve işsizlik oranı da düşük, ama kimse memnun değil. Çünkü aynı sürede 800 binden fazla kişi istatistiklerden kaybolmuş. Bu kişilerin artık iş aramadıkları varsayılıyor. Bu kişiler yok olmadıklarına göre, işsizliğin yalnızca istatistik oynamalarıyla düştüğü anlaşılıyor.
Ayrıca yaratılan iş sayısı açısından ABD’nin 2008 krizi öncesine geldiği de gururla belirtiliyor. Öyle oldu ama aradaki 6 yılda nüfus artışı yok sayıldı. Kriz sırasında yok olan yaklaşık 10 milyon iş, halen iade edildi. Ancak aynı sürede yaklaşık 7 milyon kişi nüfus artışıyla saflara katıldı. Bu nüfus artışını istatistik yok sayıyor ve bu nüfus iş bekliyor. Bu nüfusa iş bulmak 3-4 yıllık mesele. FED de bunun farkında.
Ayrıca FED, açıklanan istihdam verisinde enflasyon olmadığını görüyor. Yani ücret artışı yok. İşsizlik o kadar yaygın ve iş talebi yüksek ki, kimse yüksek ücret alamıyor. Ücret artmayınca enflasyon yok, enflasyon yokken de FED’in ekonomik canlanma görmesi, faiz artırması olmayacak. Yine ücret artışı olmayınca, ücretlinin konut piyasasını canlandırması, sözkonusu değil. Konut ve istihdam piyasası yatınca, FED’in faiz artışı da yatıyor.
Bu arada FED faiz artışı konusunda ilginç bir tahmin var: Şimdi 0-0.25 bantında olan faizin 2015 ortasında 0.25 olarak sabitlenmesi bekleniyor. Ardından da en az 2019 a dek faizin orada sabit kalması... İlk faiz artışının 0.25 olması genelde beklenen bir durum. Bu faizin uzun zaman orada kalacağı da bekleniyor. Ancak bu zaman için ilk kez 2019 telaffuz ediliyor. Bu, -ABD ekonomisi 2019 a dek yüksek faiz gerektirecek bir büyüme görmeyecek- demek. 2019’a dek ABD faizi 0.25’te kalırsa o da -0 faiz- demek... Acaba Çin faizi ve Türkiye faizi 2019’da ne olacak?
twitter.com/selimatalayny